Mantık ve Risale-i Nur
Mantık, bilinenden bilinmeyenin elde edilmesine vasıta olan ilimdir (1). Kâinattaki muazzam nizam, mantıklı düşünceyi doğurmuştur; zirâ âlemde abesiyete yer yoktur.
İslâm dini aklı kullanmayı, tefekkür ve tetebbuyu teşvik etmiştir (2). Fakat mantık, insanın yaratılış gâyesi olan ubudiyeti netice veren "Mari-fetullah"a visâl yolunda bir vasıtadır, yegâne sebeb değildir. Çünkü akıl, hislerin topladığı bilgiler yardımıyla bir hükme varabilir. Hisler ise sınırlıdır. Bu yüzden "hakikat"ı, bulmada akıl veya mantık, tek başına yetersiz kalmakta, kendi üstündeki "vahy"in rehberliğine ihtiyaç duymaktadır. Bir bakıma bundan dolayı İslâm'da teslime gerektiren aklı aşan hükümler vardır; ama akla zıt hükümler yoktur.
Bu yazıda, çok geniş olan mantık konusunun sadece iki vechesine dikkat çekeceğiz: Birincisi, en çok yapılan mantık hatalarına misâller; ikincisi de, "Tevhid" nokta-i nazarında, meşhur mantık kaideleriyle, Kur'ân'ın bu asra bakan bir mânevi tefsiri olan Risâle-i Nur'da gözler önüne serilen bürhanlar.