ahmetturkan.gen.tr

HAYATTAN DERSLER

  • Yazıtipi boyutunu arttır
  • Varsayılan yazıtipi boyutu
  • Yazıtipi boyutunu azaltır
Home KİŞİSEL GELİŞİM ÇOCUK EĞİTİMİ Çocuklarımız Bizim Gibi Olabilirler mi?

Çocuklarımız Bizim Gibi Olabilirler mi?

e-Posta Yazdır PDF

Bir dost sohbetinde söylenenleri sizinle de paylaşmak istedim.

O sohbette konumuz, çocuklarımızın ve gençlerimizin yetişme tarzı idi. Acaba çocuklarımız aldıkları eğitimden ve içinde bulundukları ortamdan aldıkları ile gelecekte nasıl bir kişilik sergileyecekler?

Aslında bu sorunun altında yatan şey, onların bizim hayat tarzımızdan uzaklaşacakları, yani bizim gibi olmamaları endişesi idi. Bu yersiz bir endişeydi. Çünkü bizim çocuklarımız, bizim gibi olamazlardı.

Bizim kişiliğimizin oluşmasına kadar geçen zaman diliminin, dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu o günkü şartların yerinde durması mümkün değildir. Zaman ve hayat su gibi akıp gidiyor. Çocuklarımızın yaşadığı zaman dilimi, şartlar ve anlayışlar aynı değil. Onlar değişik bir zamanda yaşadıkları için bizim gibi

olamazlar. Bizler de boşuna “neden bizim çocuklarımız bizim gibi olmuyorlar?” diye hayıflanıp duruyoruz. Farklı zaman ve zeminde yaşayan insanlar genellikle birbirinin aynısı veya benzeri olamazlar.

Kuşaklar arası uyumsuzluğun da bundan kaynaklandığını daha fazla uzatmaya gerek yok. Önemli olan, kuşakların bunun farkına vararak birbirlerini anlamaya çalışmaları ve empati yapabilmeleridir. Bu ise sadece yeni nesillerin değil, eski kuşakların da eğitilmelerini ve bilgilendirilmelerini gerektirir.

Çocuklarımız ileri olgunluk yaşlarında ebeveynlerinin hayat tarzına biraz yaklaşırlar.

Sözünü ettiğimiz sohbette bu konu üzerinde birçok fikir teati edildi. Bir dost yaklaşık olarak şöyle diyordu:

—Yahu, bizim gençliğimizde parmak kalınlığında bir kitap hepimizi çarpmıştı. On binlerce insan, heyecanla o fikrin rüzgârına kapılmıştık. Şimdiki gençlerde hiçbir heyecan yok, hiç bir kitap da onları çarpmıyor. Kitap okumaları zaten yok. Ne olacak bu iş? Bunlar gelecekte nasıl kişiler olacak?

Değerli dostumuzun sözlerine çeşitli cevap ve yorumlar eklendi. Sıra bana gelince şöyle dedim:

—Evet, hiçbir kitap çocuklarımızı çarpmıyor, çünkü okumuyorlar. Ama onlar internete odaklanmışlar. Onlar için eğitim, ana baba nasihati ve uyarılar, internet yanında çok değersiz ve etkisiz kalıyor. Çocuklarımızı kazanmak onların dünyasına girmekle olur. Yoksa onları zorla kendi dünyamıza çekmekle olmaz. Onların dünyasına nasıl girilir? O alanda çalışmakla olur. Şurası muhakkak ki, bilişim dünyasına hükmedenler, dünyaya da egemendirler.

Teknoloji, sınırları kaldırdı. Savunmamız oldukça zorlaşmıştır.

Bir başka bilge dost şöyle dedi:

—Mustafa Beyin söyledikleri çok doğru. Bunlar teşhistir, tedavi değildir. Ne yazık ki, bu işin tedavisi şimdilik yok gibidir. Hastalık o kadar büyük ki, bir genç herhangi bir konu için internete tıkladığında karşısına on binlerce sayfa, anında dökülüyor. Bunların arasında yararlı olanlar olduğu gibi çok zararlı olanlar da var. Bu şekilde genç, her türlü bilgiye kontrolsüz ulaşabiliyor. Birbiri ile yüzde yüz çelişen doğru ve yanlış bilgiler harmanlanmış durumda. Şu anda dünyada en büyük sorun, bu bilgilerin nasıl filtre edilerek insanlara ulaştırılabileceği ve bu bilgi kirliliğinin önüne nasıl geçilebileceği sorunudur. Ne yazık ki böyle bir teknoloji henüz icat edilmemiştir.

Size bir başka sohbetten bahsedeyim.

Hacettepe Üniversitesi profesörlerinden değerli bir hocamızla eğitim üzerine sohbet ediyorduk. Eğitimin öneminden, kalitesinden vs.den bahsediyorduk. Bir ara söze girerek;

—Hocam, dedim. Eğitimin amacı insan davranışlarını istenilen yönde değiştirmek değil midir?

—Evet, dedi.

—Peki, ama eğitimimiz nasıl bir eğitim ki, adam doktor oluyor, mühendis oluyor; gözünü kırpmadan canlı bomba olabiliyor. Hem kendisi parçalanıyor, hem de onlarca masum insanı vahşice öldürmüş oluyor. Bu nasıl mantık tutulması? İnsanın aldığı eğitime rağmen nasıl böyle olabiliyor?

—Bizimki eğitim değil ki, öğretim. Kuru bilgi yükleme, dedi. Dedim ki:

—Beni çok düşündüren ve hayranlık uyandıran bir olay şu. Peygamberimiz okuma yazma bilmezdi. Onun sahabesi de okuma yazma bilmeyen ümmî bir kavim idi. Onlar eğitimin asıl amacı olan davranış değişikliklerini gayet pratik bir şekilde başardılar. Dünyaya öyle bir ahlâk, öyle bir insanlık, öyle bir medeniyet getirdiler ki, 1400 seneden bu yana milyarlarca insanın gönül, vicdan ve ruhlarında taht kurdular. Onların, uçsuz bucaksız yangın çöllerinde yayan yapıldak, at eşeksırtında, aç susuz, her an tabiatın haşin şartları ve düşmanları tarafından yok edilmeleri şartlarına rağmen Atlas Okyanusundan Hint Okyanusuna kadar bir medeniyet imparatorluğunu kurabileceklerini kim tahmin edebilirdi?

Evet, onlar üniversite bitirmiş değillerdi. Ama eğitimin nihaî amacı olan davranış değişikliğini içselleştirerek, benimseyerek yaşam biçimi haline getirdiler. Biz eğitim görmüş insanlarımızdan istenilen olumlu davranışları göremiyoruz. Neden?

Hoca beni büyük bir dikkat ve ilgi ile dinledikten sonra şöyle dedi:

o Müsaade edersen, bunu derslerimde öğrencilerime de anlatabilir miyim?

Eğitim ve öğretimden güzel ve yararlı davranışları benimsemiş bir neslin yetişmesi umut ve temennisiyle.


 
 
Mustafa Yıldız
6 Mart 2010

Son Güncelleme: Cuma, 03 Mayıs 2024 06:35  

REKLAMLAR

Web Site Tasarımı

Yönetim Panelli Website Tasarımlarınız için

0532 307 60 09

 

 

İSTATİSTİKLER

OS : Linux c
PHP : 5.3.29
MySQL : 5.7.43
Zaman : 06:35
Ön bellekleme : Etkisizleştirildi
GZIP : Etkisizleştirildi
Üyeler : 31076
İçerik : 1251
Web Bağlantıları : 2
İçerik Tıklama Görünümü : 2247717

Haberler

KİŞİSEL KALİTENİZİ ARTIRIN

[OLMASI GEREKENLER, OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ OLMALI]