HASBİHAL “Bugüne Kadar Ne Değişti?”

Perşembe, 28 Mart 2024 18:12 Ahmet Türkan
Yazdır

HASBİHAL “Bugüne Kadar Ne Değişti?”

Aşağıdaki yazı 1923 yılı Ramazan ayında SEBİLÜRREŞAD dergisinin 19 Mayıs 1923 tarihli nüshasında Mehmed Akif tarafından “HASBİHAL” başlığıyla yazılmış ve bugüne kadar latin alfabesine çevrilmemiştir. Yazının ilk yayımının üzerinden 94 yıl geçmesine rağmen “Bugüne kadar ne değişti?” sorusunu sormaktan kendimizi alamıyoruz. Tarihçi İsmail HACIFETTAHOĞLU’nun çevirdiği bu önemli yazıyı ibretle ilgilerinize sunuyoruz.

***

Geçen akşam, Ankara’dan yeni geldiğimi işiten samimi bir arkadaşım geldi. “Bu gece beraber gezelim. Sana İstanbul’umuzun yeni ramazan âlemlerini göstereyim” dedi.

İstanbul’dan ayrılalı üç sene olduğu için arkadaşımın bu teklifini memnuniyetle kabul ettim.Teravihi Beyazıt Cami-i Şerifinde kıldık. Koca Beyazıt kapılarına kadar dolu idi. Camiden çıktıktan sonra “Direkler Arasına gidelim” dedi. Veznecilere gelince tuğyan etmiş nehir gibi müthiş bir insan akıntısı karşısında şaşaladım.

 


– Ne kadar kalabalık!


– Evet, kadınlarla erkekler birlikte piyasa ettikleri için gece oldu mu burası böyle geçilemeyecek hale geliyor.


– Üç senedir Anadolu’da birçok şehirler, kasabalar gezdim. Böyle bir hale hiçbir tarafta rast gelmedim. Anadolu’da yalnız bir yerde kalabalık vardır, ki o da ordugâhtır.

Her taraftan fışkıran elektrik ziyalarıyla gecesi gündüze dönen bu caddede kadın, erkek o derecede kaynaşıyor ki

Üç senede ne azim inkılâplar olmuş!

Arkadaşım beni ta Saraçhane başına kadar götürdükten sonra dönüp bir çayhanede oturduk. Şahidi olduğum ahval beni hayretler içinde bıraktı! Üç senede ne azim inkılâplar olmuş! Anadolu halâs ve istiklâl mücadelesi yaparken ecnebi işgali altında bulunan İstanbul kadını da ilân-ı hürriyet etmiş!


Bir takım kadınlar yatak odasındaki kıyafetlerle sokağa dökülmüşler. Gözlere çekilen sürmeler, dudaklara sürülen kırmızılar, yüzlere sürülen pudralar ta karşıdan fark olunur. Tuvaletli zülüfler şakaklara dökülmüş, başlarda şapkadan başka bir nesneye benzemeyen bir şey! Enseler, kollar, göğüsler serapa üryan. Uçları dizlerde nihayet bulan kısa mantolar… Dizlerden aşağı şeffaf çoraplar… Altın, elmas bilezikli kollar ya kocasının, yahut yabancı bir erkeğin koluna sarılmış. Böyle çift çift, bazen bir delikanlının etrafını birkaç kız almış. Konuşarak, fıkırdayarak, etrafa tebessümler saçarak akın akın bir aşağı, bir yukarı piyasa edip duruyorlar.Ben önce bunları aktris, yahut Rus kızları zannetmiştim. Eğer arkadaşım bunların Müslüman kızları, Müslüman kadınları olduğunu söylemeseydi katiyen inanamayacaktım. Müslümanlıklarına küçük bir emare bile yoktu.

– Birader! Bu ne hal? Dedim.


– İşte böyle! Dedi. Terakki, medeniyet… Şimdi bunlar telâkki olunuyor!


– Peki! Nasıl oldu da üç sene içinde İstanbul bu kadar terakkiye mazhar oldu?


– Bunun esbabı ve avamili çoktur. Esasen bu cereyanın daha evvel başlamış olduğunu herkes gibi tabii siz de bilirsiniz.


– Malûm Harb-i Umumi zamanında takaddüm eden devrede hürriyet-i nisvan için muhtelif suretlerde vuku bulan mesaiyi pekalâ biliyoruz. Fakat işin bu kadar az bir müddet zarfında bu derecelere varacağını doğrusu akıl almıyordu.


– Evet, ecnebi işgali olmasaydı, belki iş bu derecelere varmazdı. Şimdi seni tiyatroya götüreceğim. Göreceksin ki orada da kadın erkek localarda birlikte oturuyorlar. Bu mantolar da çivilere asılıyor.


– Ciddi mi söylüyorsun?


– Kadıköy ve Tepebaşı tiyatrolarında ise localardan başka koltuklarda, sandalyelerde de erkeklerle yan yana oturuyorlar. Bunun daha ilerisi de var: Birahanelerde beraber içenler ne diyeceksin? Artık daha fahiş ve daha feci safhalarını söylemeyeceğim. İstanbul’daki fuhuşhanelerin adedini işitsen titrersin. Ecnebilerle teehhül eden Müslüman kadınlarının isimlerini saysam tüylerin ürperir. Azizim, tehlike saçağı sarmıştır. Eğer bunun önüne geçilemezse artık bu memlekette ahlâk namına bir şey aramayın… Haydi tiyatroya gidelim de orada konuşuruz. Oradaki “müesser-i medeniye!”(?) gözünle görürmüş olursun.


Yanımızdaki locada üç kız bir erkek, öbür yanımızdaki locada da iki kadın iki erkek gülüşüyorlar. Bazen Türkçe, bazen Fransızca konuşuyorlar. Localar hep böyle erkek, kadın karışık.


Nasıl terakkimizi, medeniyetimizi beğendin mi?

– Çok iyi! Zavallı Anadolu kadını… O, orada yırtık çarığıyla, rengi uçmuş yaşmağıyla, kırık kağnısıyla yağmur altında, çamur üstünde cephane taşıyıp, düşmanı denize döksün. Sonra burada da kendi ırkına, kendi mezhebine nispet iddiasında bulunan bir takım kadınlar kulaklarına binlerce liralık pırlanta küpeler, kollarına altın bilezikler takarak, ipeklere kadifelere bürünerek, aktrisler gibi süslenerek erkeklerle bir arada, birahanelerde zevk ve sefa içinde yüzsünler. Anadolu’da şehit yavruları yiyecek ekmek bulamazken burada yine bu memleketin evlâdından sayılan bir takım adamlar avuç avuç liraları eğlencelere, seaser (?) maliyemizi tahribe sarf etsinler… Doğrusu terakkinin, medeniyetin bu derecesine diyecek yok! Birader, bu ahvali gören, bundan müteessir olan, bu rezaletlerin önüne geçmeye çalışan yok mu? İstanbul’un ekseriyet-i azimesini teşkil eden yüz binlerce erbab-ı namusun ahlâkına, mukaddesat-ı milliyesine karşı hürmet göstermeye lüzum görmeyen bu zevk ve hevesine meclub mahlûkların başı boş hareketlerine nasıl müsamaha olunabilir? Bunların hürriyetleri var da koca bir heyet-i ictimaiyenin hak ve hürriyeti yok mu?


– Azizim, işte ecnebi işgal ve hakimiyeti altına düşen memleketlerin hali böyle olur. Geçen sene bizim polisimiz bu fenalıkları men etmeye kalkıştı da bizim ırkımıza, bizim mezhebimize mensup olan bu kadınlar, bu adamlar ecnebilerin himayesine sığındılar. Onun üzerine polis ileri gidemedi. Bittabi bu ahval İstanbul’un ekseyiyet-i azimesini teşkil eden erbab-ı iffet ve namusun hissiyatını pek ziyade rencide etti. Fakat tahammülden başka çare yoktu. Hükümet-i milliyemizin burada da tesisinden sonradır ki hep bu fenalıkların önüne geçilmeye çalışılıyor. İnşaallah hükümet-i milliyemiz hissiyatımızı müthiş surette rencide eden ve hürriyet-i ictimaiyemize, şiar-ı milliye ve diniyemize pek büyük bir tecavüz teşkil eden bu ahvalin de önüne geçer.


– Ona şüphe etmeyiniz. Elhamdülillah, Anadolu’da bu fenalıkların, bu münasebetsizliklerin hiç birisi yoktur. Büyük Millet Meclisi alisi müskiratı menetmiş, Dahiliye Vekâleti celilesi de geçen gün adab-ı umumiyeye riayet etmeyenlerin tecziye olunacaklarını tamim eylemişti. Emin olunuz ki Anadolu’nun her tarafında riayet olunan adab-ı umumiye burada karşı gelinerek kolunu bükmeye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kudreti yeter. Çok geçmeksizin bu fenalıkların kalkacağına benim şüphem yoktur.

– İnşaAllah…

(Sebilürreşad , 16 Mayıs 1339 (1923), cilt: 21 Sayı: 528-529, s. 64-65)



Yazar: İsmail HACIFETTAHOĞLU

 

 

Son Güncelleme: Perşembe, 28 Mart 2024 18:12