Yeni Bir Yüzyıllık Pişmanlığa Doğru

Perşembe, 28 Mart 2024 17:10 Ahmet Türkan
Yazdır

BEYAZ TARİH / MAKALE 

II. Abdülhamit döneminde, II. Meşrutiyetin ilan edilmesi ve kısa bir süre sonra II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi için yapılan iç ve dış bağlantılı çalışmalar ve hedeflenen amaç ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güç kaybettirme çabaları arasında ciddi benzerlikler bulunmaktadır. İlk benzerlik, tıpkı bu dönemde en sağından en soluna hatta İslâmcı görünen gayriresmi yapılanmalar bile Erdoğan muhalifliğinde aynı noktada birleşebildiği gibi, o dönemde de en Batıcısından en muhafazakârına, Osmanlı Aydınlarının ve hatta İslamcıların bile ortak noktası Abdülhamit muhalifliğinde birleşmeleri idi.

İkinci olarak, yine tıpkı bu dönemde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, idareden bir şekilde uzaklaştırılmasıyla, diktatörlüğün son bulacağı, ülkedeki gerginliğin, yerini yumuşamaya bırakacağı, toplumun her kesimin birbirine yaklaşacağı şeklinde anlayış olduğu gibi, o dönemde de yelpazenin her tarafındaki muhalefet II. Abdülhamit tahttan indirildiği takdirde, o günkü ismiyle İstibdat’ın(Yani Diktatörlüğün) son bulacağı, Hıristiyan-Müslüman toplumdaki her kesimden insanın barış içinde birbiriyle kucaklaşacağı, Balkanlar’da, Ortadoğu’daki karışıklıkların son bulacağı, parçalanma tehlikesi yaşayan Devlet’in parçalanma bir yana, daha sıkı bağlarla birbirine sarılacağı, şeklinde bir propaganda vardı.

 Yeni Bir Yüzyıllık Pişmanlığa Doğru

Özellikle Balkanlar’da ve Orta Doğu’da başlayan isyan hareketleriyle bunalan ve bu haliyle adeta kaynayan bir kazanın içinde olan devletin, II. Abdülhamit gittiği takdirde durulacağına ve tüm unsurların Osmanlı Devleti’ne itaat edeceğine ve tüm içtenlikleriyle devlete bağlanacağına inanılıyordu. Bu bağlamda Makedonya dağlarındaki Teröristler, Bulgaristan dağlarındaki Komitacılar, Ermeni Taşnak Sutyun ve Hınçak Terör Örgütleri,  Rum Çeteleri, özellikle Selânik’teki Yahudiler ve içerisinde İslamcıların da bulunduğu tüm muhalefet II. Abdülhamit tahttan indirildiği takdirde birlik ve bütünlüğün sağlanacağına hatta İttihad-ı Anasırın(Gayri Müslim Unsurların bile) sağlanacağına safça inanıyorlardı. Bu konuda aralarında kuvvetli bir görüş ve hatta eylem birliği vardı.

 

II. Abdülhamit’e karşı güdülen bu düşmanlık aslında, ağırlıklı olarak yurt dışı kaynaklı idi. Tüm farklı guruplar, tek düşünce altında toplanmışlardı. Bu düşüncelerin üç sloganı: hiç şüphesiz Hürriyet, Eşitlik ve Kardeşlik’ti. Bu, tüm muhalefetin düşüncelerine göre II. Abdülhamit tahttan inerse bu üç slogandan oluşan söylem gerçekleşecek ve adeta kopmak, parçalanmak üzere olan devlet bütünleşecekti. Hatta; Müslüman muhalefetin safça inanarak alet olduğu 31 Mart isyanı, 1935’e kadar Türkiye’de bayram olarak bile kutlanmıştı. Bu isyanın başarıya ulaşmasıyla, Osmanlı Devleti’nin tüm topraklarında şenlikler, bayramlar yapıldı, güya Müslim-Gayri Müslim tüm unsurlar kucaklaştı, birbirine daha fazla yaklaştı, ülkede barış tesis edildi.

 

Tesis Edilen Ne Barış Vardı Ne de Huzur Aslında

 

İşte bundan sonra, içinde en sağlam İslâmcıların da olduğu Osmanlı’daki aptal Müslüman muhalefeti ne kadar büyük yanlışlar içine düştüğünü, Ermeni, Bulgar, Makedon, Yahudi terör guruplarının oyununa geldiğini anladı ama “artık her şey için çok geçti”. Ne yazık ki Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle, Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünün sağlanabileceğine inanan aptal Müslüman muhalifler, Abdülhamit tahttan indikten altı ay gibi çok kısa bir süre içerisinde tek kurşun dahi atılmadan, Osmanlı Devleti’nden beş devletin kopmasına engel olamamışlardı. Ülkeye barış gelecek, huzur sağlanacak, diktatörlük bitecek şeklinde safça ümitlerle Bosna, Girit, Kıbrıs, Doğu Rumeli ve Bulgaristan II. Abdülhamit tahttan indirildikten sonra, tek kurşun bile atılmadan Osmanlı Devleti’nden kopmuş ve bu topraklar böylece kaybedilmişti.

 

Osmanlı’dan topraklar kopmakla kalmamış, beklenen huzur da gelmemiş, ülkede beklenen barış da sağlanamamış, ülke I. Dünya savaşına sokularak, 12, 200 bin kilometre kare toprak kaybedilmişti. Halbuki Osmanlı, ilk toprak kaybettiği Karlofça Anlaşmasında 1908’e kadar ki 209 yıl içinde ancak 11 milyon kilometre kare toprak kaybederken, II. Abdülhamit’in darbeyle indirildiği 1908’den, dahil olmakla yıkıldığı ve II. Abdülhamit’n asla girmeyeceği, I. Dünya Savaşına kadarki 6 yıl içinde 12, 200 bin kilometre kare toprağını kaybetmişti. Kısaca “ 6 YILDA 6 ASIRLIK DEVLET YIKILIVERMİŞTİ ” Bu sonuç Abdülhamit’in tahttan indirilmesinin ne kadar yanlış sonuçlar doğurduğunu, Abdülhamit muhaliflerine göstermiş ve ülkede bir pişmanlık havası hakim olmuştu, ancak artık her şey için çok geçti ve zaten Devlet, ondan sonra yıkılarak ortadan kalkmıştı. Hatta, su katılmamış Abdülhamit muhalifi olan Rıza Tevfik’in, iş işten geçtikten sonra yazdığı şiiri durumu çok net bir şekilde ortaya koyar.

 

Sultan Abdülhamid Han'nın Ruhâniyetinden İstimdad

Nerdesin şevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.

Târihler ismini andığı zaman, 
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftara atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.

"Pâdişah hem zâlim, hem deli" dedik,
İhtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz "beli"(doğru) dedik;
Çalıştık fitnenin intibahına(uyanma).

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
Sade deli değil, edepsizmişiz.
Tükürdük atalar kıblegâhına.

Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca veled-i zinâ?
Yuh olsun bunların ham ervâhına!(ruhlar)

Bunlar halkı didik didik ettiler,
Katliâma kadar sürüp gittiler.
Saçak öpmeyenler secde ettiler.
Tükürün onların pis külâhına.

Haddi yok, açlıkla derde girenin,
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin.
Lanetle anılan cebâbirenin(zalimler)
Bu, rahmet okuttu en küstahına.

Çok kişiye şimdi vatan mezardır,
Herkesin belâdan nasîbi vardır,
Selâmetle eren pek bahtiyardır,
Harab büldânın(şehirler) şen sabahına.

Milliyet dâvâsı fıska büründü,
Ridâ-yı(örtü) diyanet yerde süründü,
Türkün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine, hem Allâh'ına.

Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
Âhiretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murada ersin
Şefâat kıl şâhım mededhâhına.

Rıza Tevfik

 

 

Rıza Tevfik gibi diğer Abdülhamit muhalifleri de birer birer, daha sonra pişmanlıklarını dile getiren yazılar kaleme almışlardı.  Burada Abdülhamit’i hedefe alan anlayış aslında dış kaynaklı bir anlayıştı. 1839’daki Tanzimat Fermanı’ndan sonra aşama aşama yıpratılmak istenen Devlet-i Aliyye’nin kötü gidişine Abdülhamit dur demiş ve Devleti güçlendirmeye başlamıştı. Bu bağlamda Abdülhamit, karayollarını zenginleştirmiş ve ülkenin neredeyse her tarafına ulaşacak demir yolu ağları ördürmüş, toros tünellerini açmış, telgraf hizmetlerini Libya’ya kadar uzatmış, hatta bu çerçevede, ülkenin Mezopotamya petrollerini aktive ederek Osmanlı Devleti’ni bir daha sırtı yere getirilmeyecek şekilde güçlendirmeye başlamıştı.

 

O dönemin süper gücü olan İngiltere’yi dengelemek için, Alman Deutche Bank ve Amerikalı petrol şirketleriyle Mezopotamya’daki petrolleri aktive etmeye başlayan ve Duyunu umumiye idaresiyle Osmanlı borçlarının %90’ını ödeyen Abdülhamit aslında devlete yabancılar eliyle müdahale edilmesini engelleyecek bir yapının zeminini oluşturuyordu. Fakat ne yazık ki bunu başarmak üzereyken tahttan indirildi, Abdülhamit’i tahttan indirenler daha sonra büyük bir pişmanlık duydular fakat iş işten geçmişti. 

 

Bu dönemde de aynı atmosfer, aynı psikoloji hissedilmektedir.  Abdülhamit’e muhalif olan aktörlerin aynıları şimdi yine iş başındadır. Abdülhamit’e muhalefet yalnız içeriden değil dışarıdan da gelmişti. Şimdi Türkiye’yi güçlendirmeye çalışan, Türkiye’nin borçlarını ödeyen ve hatta Türkiye’yi borç verecek duruma getiren, alt yapısıyla ve üst yapısıyla tüm hizmetlerini tamamlayan bir iktidara karşı Abdülhamit dönemindeki dış kaynaklı koalisyonun aynısı kurulmuştur.  Türkiye’deki karayollarını üç kat arttıran, hava yollarını yenileyen ve iki kat arttıran, Marmaray’ları, hızlı trenleri, Kanal İstanbul’ları, tüp geçitleri inşa eden bir iktidar Abdülhamit döneminde olduğu gibi hedef halindedir. Abdülhamit döneminde Abdülhamit’e karşı olan kaynaklar bugün aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da karşı durmaktadırlar.

 

O dönemde de olduğu gibi Ermeniler bugün aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşıdır, Alman yeşiller partisinin resmi açıklamasıyla da görüldüğü gibi Almanlar da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısındadır. Yine Abdülhamit’e muhalefet eden New York Times, aradan yüzyıl geçmesine rağmen bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a muhalefet etmekte, Erdoğan’ın düşürülmesini istemektedir. Yine bu bağlamda The Guardian, Economist, İsrail’in Haaretz, Yedioth Ahranot yine İsrail’in Jerusalem Post gazeteleri, II. Abdülhamit döneminde oluşturdukları konsorsiyum gibi, bugün de yine aynı konsorsiyum olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef almışlardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasıl karşı oldukları, merak edenlerce internet sayfalarına bakılarak rahatlıkla görülebilir.

 

Bu kampanyanın sonunda da yine ne yazık ki, Abdülhamit düşürüldükten sonra duyulan pişmanlığın aynısı Erdoğan düşürüldükten sonra da yaşanacaktır. Çünkü Türkiye’nin başarmak üzere olduğu üçüncü köprü, İstanbul’daki yeni havaalanı ve kanal İstanbul’un tamamlanması  Viyana ve Hamburg üzerinden  ulaştırılacak boru hatlarının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması gibi muazzam projeler tamamlanmak üzeredir.  Eğer bir on yıl daha Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimde olursa Türkiye’nin bileğini kimse bükemeyecektir.  İşte bu aşamada da uluslar arası konsorsiyum tekrar devreye girmiş ve Erdoğan’ı hedef almıştır. Türkiye’nin eline bir on yıl verilmemeli, Türkiye, Japonya gibi, Kore gibi elden kaçırılmamalıdır.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düşürülmesi bir yana, Ak Partiden dokuz puanlık kayıp bu konsorsiyumu sevindirmiştir. Jerusalem Post gazetesi bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “şeytan adam” diyebilmekte, “şu an yaralı kaplan olan bu adamın fino köpeğine dönüştürülmesi” gerektiğini sayfalarında açıkça söyleyebilmektedir. Yine İsrail eski Cumhurbaşkanlarından Şimon Peres, bu durumdan duyduğu sevinci “bu durumdan çok memnun oldum bu İsrail’in hayrınadır” diyerek ifade edebilmektedir. İşte bu yabancı gazetelerin yorumları ve açıklamaları Türkiye okuyucularına bir fikir vermelidir.

 

İmamı Şafi’ye şunu sormuşlar:

- “dost kimdir, dostu nasıl tespit ederiz?” 

 

İmamı Şafi’de şunu söylemiştir:

- “düşman okunu takip edin, düşman oku nereye gidiyorsa işte dost o dur” demiştir.

 

Şimdi burada başta İsrail gazeteleri Haaretz, Yedoth Ahranoth, Jerusalem Post olmak üzere, Washington Post, Economist, Newyor Times, Bild, Der Spiegel gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef göstermeleri, aklı olan insanlara doğru hedefi göstermiş olması gerekir. Bu gazetelerin hedefindeki kişi dost değil midir. Yoksa şu yukarıda ismi geçen gazeteler midir dost olan. Ak Parti’nin, bir dokuz puanlık kaybının anlaşılmasından sonra bile üçüncü köprünün bağlantı yollarının yapımının durdurulması bilgisinin öğrenilmesi, aslında Türkiye vatandaşlarına ip ucu vermelidir. Eğer Ak Parti ciddi derecede puan kaybederse milyarlarca dolarlık gelir getirecek TÜRK AKIMI DOĞAL HATTININ, Türkiye üzerinden geçme süreci iptal ettirilip hangi Avrupa ülkesi üzerinden geçirileceği düşünülmelidir. Yine Halk Bankası üzerinden Türkiye’ye yapılan 17-25 Aralık operasyonlarının aslında Kuzey Irak’taki petrollerin Türkiye üzerinden pazarlanmasını engellemesi amacıyla yapıldığı hatırlanmalıdır. Bugün Irak’ta pazarlanan, iki milyon yedi yüz bin varil petrolün, altı yüz elli bin varili Türkiye üzerinden pazarlanmaktadır. Ak Parti iktidara gelmeden önce Türkiye üzerinden pazarlanan varil sayısı iki bin üç yüzdü. Aslında bu durum tabloyu çok net ortaya koymaktadır.

 

Ak Parti’ye ders olsun diye oy vermeyenlerin, Türkiye’nin içine düştüğü koalisyon kaosu sonucu pişmanlık duydukları yapılan son anketlerden anlaşılmaktadır. Ancak, buna inanın, eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan bir düşürülürse hiçbir pişmanlık Türkiye’nin kayıplarını kolay kolay geri getiremeyecektir, tıpkı Abdülhamit’ten sonra yüzyıldır kayıpların ancak yeni yeni telafi edilmeye çalışıldığı gibi. Seçimden sonra yapılan anketlere göre Ak Parti’nin oy oranı % 44’e çıkmıştır. Koalisyon tehlikesini uzak gören seçmen, seçim sonuçlarından hemen sonra, tehlikeyi yakından hissedince pişmanlığını bu anketler ile göstermiştir. Bu küçük koalisyon tehlikesi ihtimalinin belirmesinden eğer ders alınmazsa, gelecekte yaşanılacak kayıpların yanında koalisyon tehlikesi çok hafif kalacaktır. Türkiye, belki de yüzer yıllık anlaşmalar imzalayacak ve bu yüzer yıllık anlaşmalar bitsin diye tüm Türkiye bekleyecektir. Tıpkı şu an SİSİ’nin yüzer yıllık anlaşmalarla Mısır’ın elini kolunu bağlaması gibi. Umulur ki Abdülhamit döneminde yapıldığı gibi, Abdülhamit tahttan indirilerek Osmanlı Devleti’ne kaybettirilen yüz yıl gibi tekrar, “Türkiye’ye bir yüz yıl kaybettirilmek istendiği ve Erdoğan’ın gönderilmesinin aslında uluslar arası konsorsiyuma hizmet ettiği” kısa sürede anlaşılır.

Prof.Dr Ebubekir SOFUOĞLU