Muhammed aleyhisselâm Hicret’ten 53 sene evvel Rebîulevvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke’nin Haşimoğulları mahallesinde, Safâ Tepesi yakınında bir evde doğdu. Bu gün, Mîlâdî 571 yılına ve Nisan ayının yirmisine rastlamaktadır. O gün henüz güneş doğmadan âlem nûr ile doldu. Âdem aleyhisselâmdan beri babadan evlâda intikal edegelen nûr asıl sâhibine ulaştı.
O’nun doğumunu annesi hazret-i Âmine şöyle anlatıyor: “Doğum ânı geldiğinde heybetli bir ses işittim. Ürpermeye başladım. Sonra beyaz bir kuş gördüm, gelip kanadı ile beni sığadı. O andan sonra bendeki korku ve ürpertiden eser kalmadı. Yanımda süt gibi beyaz bir kâse şerbet gördüm. O şerbeti bana verdiler. O anda çok susamış idim. Verilen şerbeti içtim. Baldan tatlı ve soğuk idi. İçer içmez susuzluğum gitti. Sonra büyük bir nûr gördüm, Evim o kadar nûrlandı ki, o nûrdan başka bir şey görmüyordum. O sırada çok hâtun gördüm. Boyları uzun, yüzleri güneş gibi parlıyordu. Etrafımı sarıp, bana hizmet eden bu hâtunlar, Abdü Menâf kabîlesinin kızlarına benzerlerdi. Yine o sırada beyaz, uzun ve gökten yere uzanmış ipek bir kumaş gördüm. Dediler ki: O’nu insanların gözünden örtün. O anda bir grup kuş peydâ oldu. Ağızları zümrütten, kanatları yâkuttandı. Gümüş ibrikler tutarak havada duruyorlardı. Bana korku gelip terlemiştim, ter damlalarından misk kokusu yayılıyordu. O halde iken gözümden perdeyi kaldırdılar. Doğudan batıya kadar bütün yeryüzünü gördüm. Üç alem (bayrak) dikildi. Onların biri meşrik (doğu), biri mağrip (batı) biri de Kâbe’nin üstünde idi. Etrafımda çok sayıda melekler toplandı. Muhammed doğar doğmaz, mübârek başını secdeye koydu ve şehâdet parmağını kaldırdı. O anda gökten bir parça beyaz bulut indi. O’nu kapladı. Bir ses işittim; “Onu mağripden meşrıka kadar her yerde gezdirin. Tâ ki cümle âlem onu, ismiyle, cismiyle ve sıfatıyla görsünler.” diyordu. Sonra o bulut gözden kayboldu ve Muhammed’i bir beyaz yünlü kumaş içinde sarılı gördüm. Yine o sırada yüzleri güneş gibi parlayan üç kişi gördüm. Birinin elinde gümüşten bir ibrik, birinin elinde zümrütten bir leğen, birinin elinde de bir ipek vardı. İbrikten sanki misk damlıyordu. Muhammed’i o leğenin içine koydular. Mübarek başını ve ayağını yıkadılar ve ipeğe sardılar. Sonra mübârek başına güzel koku sürüp, mübârek gözlerine sürme çektiler ve gözden kayboldular.”
Muhammed aleyhisselâmın doğduğu sırada hazret-i Âmine’nin yanında Abdurrahman bin Avf’ın annesi Şifâ Hâtun, Osman bin Ebü’l-Âs’ın annesi Fâtımâ Hâtun ve Peygamberimizin halası Safiyye Hâtun vardı. Bunlar da gördükleri nûru ve diğer hâdiseleri haber verdiler. Şifâ Hâtun şöyle anlatıyor: “Ben, o gece Âmine’nin yanında idim. Muhammed aleyhisselâmın doğar doğmaz duâ ve niyâz ettiğini işittim. Gâibden; “Yerhamüke Rabbüke” diye söylendi. Sonra bir nûr çıkıp o kadar ışık verdi ki, doğudan batıya kadar her yer göründü...” Bundan başka birçok hâdiseye şâhit olan Şifâ Hâtun; “Ne zaman ki, O’na peygamberlik verildi; hiç tereddüt etmeden ilk îmân edenlerden biri de ben oldum.” dedi.
Safiyye Hâtun da şöyle anlatmıştır: “Muhammed aleyhisselâm doğduğu sırada her tarafı bir nûr kapladı. Doğar doğmaz secde etti, mübârek başını kaldırıp açık bir dille “Lâ ilâhe illallah, innî resûlullah” dedi. O’nu yıkamak istediğimde, biz O’nu yıkanmış olarak gönderdik.” denildi. O sünnet olmuş ve göbeği kesilmiş görüldü. O’nu kundağa sarmak istediğimde sırtında bir mühür gördüm, mühürün üzerinde (Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah) yazılı idi. Doğar doğmaz secde ettiği sırada hafif sesle bir şeyler söylüyordu, kulağımı mübârek ağzına yaklaştırdım; “Ümmetî, Ümmetî” (Ümmetim, ümmetim) diyordu...”
Resûl-i ekrem efendimizin doğduğunu dedesi Abdülmuttalib’e Kâbe’de Allah’a yalvarıp duâ etmekteyken müjdelediler. Abdülmuttalib bu müjdeyi alınca çok sevinip O’nu görmeye giti ve; “Bu oğlumun şânı, şerefi çok yüce olacaktır” dedi. Sonra da O’nun doğumunu kutlamak için doğumun yedinci gününde Mekke halkına üç gün ziyâfet verdi. Ayrıca şehrin her mahallesinde develer keserek insan ve hayvanların istifâde etmesi için bıraktı. Ziyâfet sırasında çocuğa hangi ismi koydun diyenlere Muhammed ismini verdim dedi. Neden atalarından birinin ismini vermedin diyenlere; “Allah’ın ve insanların O’nu medh etmelerini, övmelerini istediğim için.” cevabını verdi. Annesi de Ahmed ismini koydu.
Muhammed aleyhisselâm doğduğu sırada ve doğduktan sonra pekçok hâdise meydana geldi.
Muhammed aleyhisselâmın dünyâya geldiği gece bir yıldız doğdu. Bunu gören Yahûdî bilginleri Muhammed aleyhisselâmın doğduğunu anladılar. Eshâb-ı kirâmdan Hassân bin Sâbit anlatır: “Ben sekiz yaşında idim. Bir sabah vakti Yahûdînin biri, hey Yahûdîler! diye çığlık atarak koşuyordu. Yahûdîler ne var, ne yırtınıyorsun diyerek yanına toplanınca şöyle söyledi: “Haberiniz olsun Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyâya geldi...”
Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,
- "Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.
- "Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.
Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!
"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.
Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular." haberini aldılar.
Ertesi gün Yahudiye vardılar:
"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.
Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.
Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.
Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.
Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,
"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.
Yahudi, "Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.
"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi.
Muhammed aleyhisselâm doğduğu gece Kâbe’deki putlar yüz üstü yere yıkıldı. Urvetübni Zübeyr rivâyet eder: “Kureyşten bir cemaatin bir putu vardı. Yılda bir defâ onu tavâf ederler, develer kesip şarap içerlerdi. Yine öyle bir günde putun yanına vardıklarında onu yüzüstü yere yıkılmış buldular. Kaldırdılar, yine kapandı. Bu hal üç defâ tekrarlandı. Bunun üzerine etrâfına iyice destek verip diktikleri sırada şöyle bir ses işitildi: “Bir kimse doğdu yer yüzünde her yer harekete geldi. Ne kadar put varsa hepsi yıkıldı. Kralların korkudan kalbleri titredi.” Bu hâdise tam Muhammed aleyhisselâmın doğduğu geceye rastlıyordu.
Medâyin şehrindeki İran Kisrâsının sarayının on dört kulesi (burcu) yıkıldı. O gece gürültüyle ve dehşetle uyanan Kisrâ ve halkı yine kendilerinden bâzı ileri gelenlerin gördükleri korkunç rüyaları tâbir ettirdiklerinde bunun büyük bir şeye alâmet olduğunu anladılar.
Yine o gece Mecûsîlerin yâni ateşe tapanların bin yıldan beri yanmakta olan kocaman ateş yığınları âniden söndü. Ateşin söndüğü târihi not ettiler. Kisrânın sarayından burçların yıkıldığı geceye isâbet ediyordu.
O zaman insanların mukaddes saydıkları Sâve Gölü de yine o gece bir anda suyu çekilip, kuruyuverdi.
Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehrinin vâdisi de, o gece, su ile dolup taşarak akmaya başladı.
Muhammed aleyhisselâmın doğduğu geceden îtibâren şeytan artık Kureyş kâhinlerine vukû bulacak hâdiselerden haber veremez oldu. Kehânet sona erdi...
Muhammed aleyhisselâmın doğduğu gece ve daha sonra o zamâna kadar görülmemiş bu hâdiselerden başka pekçok hâdise vukû buldu, bunların hepsi son Peygamber Muhammed aleyhisselâmın dünyâyı teşrif ettiğine işâret olmuştur.
MEVLİD - VİLADET BAHRİ Şefiul'usati fi yevmil'arasat, Hazreti-i Ahmedü Mahmudû Muhammed Mustafa râ Sâlevat
mevlid-i şerif | mehmet yetkin
|
Amine hatun Muhammed annesi Ol sadeften doğdu ol dür danesi
Çünki Abdullah'dan oldu hâmile Vakt erişdi hefte vü eyyam ile
Hem Muhammed gelmesi oldu yakîn Çok alametler belirdi gelmedin
Ol Rebiul evvel ayı nicesi On ikinci gice isneyn gecesi
Ol gice kim doğdu ol hayrûl beşer Anesi anda neler gördü neler
Dedi gördüm ol Habibin ânesi Bir acep nur kim güneş pervanesi
Berk urup çıktı evimden nagehan Göklere dek nur ile doldu cihan
Gökler açıldı ve feth oldu zulem Üç melek gördüm elinde üç alem
Biri meşrık biri mağribde anın Biri damında dikildi Kâ'benin
Bildim anlardan kim ol halkın yeği Kim yakin oldu cihana gelmeği
Bildim anlardan ki ol halkın beyi Kim yakın oldu cihanâ gelmeyi
İndiler gökten melekler saf ü saf Kabe gibi kıldılar evim tavaf
Hem hava üzre döşendi bir döşek Adı Sündüs, döşeyen anı melek
|
Çün göründü bana bu işler ayân Hayret içre kalmış idim ben hemân
Yarılıp çıktı divardan nagehan Geldi üç huri banâ oldu ayan
Bazıları derler ki ol üç dilberin Asiye'ydi biri ol meh-peykerin
Biri Meryem hatun idi aşikâr Birisi hem hûrilerden bir nigâr
Geldiler lutf ile ol üç mehcebin Verdiler bana selam ol dem hemin
Çevre yanıma gelip oturdular Mustafayı birbirine muştular
Üç alem dahi dikildi üç yere Her birisin edeyim nerden nere
Dediler oğlun gibi hiç bir oğul Yaradılalı cihan gelmiş değil
Bu senin oğlun gibi kadri cemil Bir anâya vermemiştir ol Celil
Ulu devlet buldun ey dildare sen Doğuserdir senden ol hulki hasen
Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır Bu gelen tehvid-i irfan kânıdır
Bu gelen aşkina devreyler felek Yüzüne müştakdürür ins ü melek
Bu gice ol gicedir kim, ol şerif Nur ile alemleri eyler latif
|
Bu gice şâdân olur erbâb- dil Bu giceye can verir eshab-ı dil
Rahmeten lil'alemindir mustafa Hem şefiu'l-muznibindir mustafa
Vasfını bu resme tertib etdiler Ol mübarek nuru tergib ettiler
Amine eder çü vakt oldu tamam Kim vücuda gele ol hayrül enam
Susadım gayet hararetten kati Sundular bir cam dolusu şerbeti
Şerbeti karşımda tutdu hûriler Bunu sana verdi Allah dediler
Kardan ak idi ve hem soğuk idi Lezzeti dahi şekerde yok idi
İçtim anı oldu cismim nura gark Edemedim kendimi nurdan fark
Geldi bir ak kuş kanâdiyle revan Arkamı sıvadı kuvvetle heman
Doğdu ol saatte ol sultan-ı din Nura gark oldu semavat ü zemin
Sallü aleyhi sellimü teslima Hatta tenali cennetten ve naima
Essalatü vesselamü aleyke Ya Resulallah Esselatü vesselamü aleyke Ya Habiballah Essalatü vesselamü aleyke Ya Seyyidel-evveline velâhirin.
|
MERHABA BAHRİ
|
Yaradılmış cümle oldu şadüman Gam gidip alem yeniden buldu can
Cümle zerrat-i cihan edip seda Çağrışuben dediler kim merhaba
Merhaba ey âl-i sultan merhaba Merhaba ey kan-i irfan merhaba
Merhaba ey sırr-ı fürkan merhaba Merhaba ey derde dermân merhaba
Merhaba ey bülbül-i bağ-ı Cemâl Merhaba ey derde derman merhaba
Merhaba ey mah-ü hürşid-i Hüda Merhaba ey Hakk'dan olmayan cüdâ
Merhaba ey asi ümmet melcei Merhaba ey çaresizler eşfai
Merhaba ey can-ı bâki merhaba Merhaba uşşaka saki merhaba
Merhaba ey kudreti ayn-ı Halil Merhaba ey has-ı mahbub-u Celil
Merhaba ey rahmeten lil'alemin Merhaba sensiz şefia'l müznibin
Merhaba ey Padişah-ı dû cihân Senin için oldu kavnile mekan
|
Ey cemali gün yüzü bedr-i münir Ey kamû düşmüşlere sen dest-gir
Dest-girisin kamu üftadenin Hem penahı bende-vü azadenin
Ey gönüller derdinin dermanı sen Ey yaradılmışların sultanı sen
Sensin ol sultan-ı cümle enbiya Nur-i çeşm-i evliya vü asfiya
Ey risalet tahtının sen hatimi Ey nübüvvet mührünün sen hatemi
Çünkü nurun ruşen etdi alemi Gül cemalin gülşen etdi alemi
Oldu zail zulmet-i cehl-ü dalâl Buldu bâğ-ı marifet ayn-i kemal
Ya Habiballah bize imdad kıl Son nefes didarın ile şad kıl
Ger dilersiz, bulasız od-dan necât Aşk ile, derd ile edin es-salat
Çünkü ol mahbub-i Rahman ü Rahim Kıldı dünyayı cemalinden naim
Birbirine muştalayıp her melek Raksa girdi şevk ü şadından felek
|
İşbu heybetten Amine hub rû Bir zaman aklı gidüp geldi gerû
Gördü gitmiş huriler hiç kimse yok Görmedi oğlun tazarru kıldı çok
Huriler aldı tasavvur kıldı ol Hayret içre çok tefekkür kıldı ol
Çevre yanın isteyü kıldı nazar Gördü kimbir köşede hayrü'l-beşer
Şöyle Beytullaha karşı ol Resul Yüz yere vurmuş ve secde kılmış ol
Secdede başı dili tahmid eder Hem kaldırmış parmağın tehvid eder Debrenür dudakları söyler kelâm Anlayamazdım ne derdi ol hümam
Kulağım ağzına verdim dinledim Söylediği sözü ol dem anladım
Der ki ey Mevlâ yüzüm tuttum sanâ Ya İlahi ümmetim ver- gil banâ
Ümmetim dedi sanâ çün Mustafa Ver salavat sen de anâ bul safa
|
Miracı Hazreti Peygamber Sahibü'l hullet-i vettaç, verakib'ül büraki fi leyleti'l mir'ac Hazret-i Ahmed-i Mahmud-ü Muhammed Mustafa ra salevat
|
Gel beri ey aşk od'una yanıcı Kendüyi maşuka aşık sanıcı
Dinle gel mir'acın ol şahın ayan Aşık isen aşk oduna durma yan
Bir düşenbih gecesi tahkik haber Leyle-i kadr idi o gece meğer
Ol hümayun bahtı ol kadri yüce Ümmühanın evine vardı gece
Anda iken nagehan ol yüzü ak Cennete var dedi Cebrail Hak
Bir murassa taç ve bir hulle kemer Hem dahi al bir burak-ı muteber
Ol habibime ilet binsin anâ Arşımı seyreylesin görsün beni
Cebrail çün cennette vardı revan Gördü kimin kırk burak otlar heman
İçlerinden bir burak ağlar kati Yemez, içmez, kalmamış hiç takati
Gözlerinden yaşı ceyhun eylemiş Ciğerini dert ile hun eylemiş
Dedi Cebrail nedir ağladığın Hüznile can ü ciğer dağladığın Baki yoldaşın yeyip içip gezer Sen inilersin, canın ne sezer?
Dedi bırk bin yıl durur kim ya emin Aşk durur banâ yemek, içmek hemin
Nagehan bir ün işitti kulağım Ol zamandan bilmezem sağu solum
Ya Muhammed deyuben çağırdılar Bir seda birden yürekler deldiler
Ol zamandan bilmezem kim nolmuşam Ol adın ismine aşık olmuşam
Yüreğim içinde eridi yağım Aşık oldu görmeden bu kulağım
Cenneti başıma aşkı dar eder İşimi veleyl-ü nehar üş zar eder
Gerçi zahir cennet içinde duraram Ma'nide narın azabın görürem
Ger eremezsem visaline anın Uruserem terkini can ü tenin
Cebrail eder buraka ey burak Verdi Hak maksudunu kılma firak
Kimde kim aşkın nişanı vardurur Akibet maşuka anı er görür
Gel beru maşukuna er göreyim Yüreğin zahmine merhem urayım
Aldı cebrail burakı ol zaman Ta Cenab-ı Ahmede geldi heman
Hak selam etti sanâ ey Mustafa Kim mübarek hatırın bulsun safa
Dedi kim gelsin konuklarım anı Arşımı seyreylesin, görsün beni
Bu gece zahir olur esrar-ı Hak Gösteriserdir sanâ didar-ı Hak
Zemzem ile doldu kevn ile mekan Arşa varır dediler Fahr-i Cihan Hem sekiz cennet kapısı açtılar Alemin üstüne rahmet saçtılar
|
Gel gidelim Hazrete ya Mustafa Muntazırdır anda ashab-ı safa
Sanâ cennettten getirdim bir burak Deveti Rahmandurur eyle yirak
Durdu yerinden hemanden Mustafa Kodu tacı başına ol pür safa
Çekti ol demde burakı Cebrail Önüne düştü anâ oldu delil
Tarfetül'ayn içre ol şahı harem Geldi Kudse erdi vü bastı kadem
Enbiya ervahı karşı geldiler Mustafaya izzet ikram kıldılar
Pes geçip Mihriba ol hayrü'l enam Enbiya ervahına oldu imam
İki rekat kıldı Aksada namaz Öyle emretmiş idi ol bi niyaz
Ol gece durmadı ceylan eyledi Şöyle kim eflaki seyran eyledi
Her biirnden türlü hikmet gördü ol Ta ki vardı Sidreye erişti ol
Cebrailin durağıdır ol makam Nüh felek ta kim tutalıdan nizam
Kaldı Cebrail makamında hemin Dedi anâ Rahmeten lil alemin
Bilmezem bu yollrı ben nideyim Kim garibem bunda kande gideyim
Cebrail dedi Resule ey Habib Sanmagil bu yerde sen garib
Senin için yaratıldı nüh felek İns ü cinnü, hur ü cennet hem melek
Bundan hatmoldu benim seyrangahım Maverasından dahi yok ââhım
Ban böyle emredübtür Zülcelal Açmayam ben bundan öte perrü bâl
Eğer geçem bir zerre denlu ileru Yanârım baştan aşağı ey ulu
Dedi Cebraile ol şah-ı cihan; Pes makamında dur imdi sen heman
Rah-ı aşkta kim sakınır canını Ol kaçan görse gerek canânını
Çün ezelden banâ aşk oldu delil Yanâr isem yanâyım ben ey Halil
Rah-ı aşk sanma gafil serseri Belki katmer nesnedir vermek seri
"Ger dilersiz, bulasız oddan necât Aşk ile, derd ile edin essalat"
Söyleşirken Cebrail ile kelam Geldi Refret önüne verdi selam
Aldı ol şah-ı cihanı ol zaman Sidreye gitti vü getirdi heman
Gördü gök ehli ibadettre kamu Her biri bir türlü taatte kamu
Kim tehlil ü kimi temcid okur Kimi tesbih ü kimi tahmid okur
Kimi kıyamda kimi kılmış rükû Kimi Hakka secde kılmış ba huşû
Kimisini aşk-ı Hak almış durur Valehü hayran'ü mest kalmış durur
|
Hep gök ehli cümle karşı geldiler Mustafaya izzet ikram kıldılar
Merhaba ya muhammed dediler Ey şefaat kân-ı Ahmed dediler
Her biri kutladı mi'racını Dediler giydin saadet tacını
Yürü kim meydan senindir bu gece Sohbeti sultan senindir bu gece
Ermedi evvel gelen bu devlete Kimse layık olmadı bu ri'fate
Çünkü kamusun görüp geçti öte Vardı erişti ol ulu hazrete
Bi hurufu lafs-ı sazt ol padişah Mustafaya söledi bî iştibah
Dedi kim mahbubu matlubun benem Sevdiğin can ile mabudun benem
Gece gündüz durmayıp istediğin Nola kim görsem cemalin dediğin
Gel Habibim sanâ aşık olmuşam Cümle halkı sanâ bemde kılmışam
Ne muradın var ise kılam reva Eyleyem bir derde bin türlü deva
Mustafa dedi ya rabbenalalemin Ey hatabuşu atası çok kerim
Ol zaif ümmetlerin hali ne ola Hazretine nice anlar yol bula
Gece gündüz işleri isyan kamu Korkarım ki yerleri ola tamu
Ya İlahi hazretinden hacetim Bu durur kim olan makbul ümmetim
Hak Tealadan erişti bir nida Ya Muhammed ben sanâ kıldım ata
Ümmetini sanâ verdim ey Habib Cennetimi anlara kıldım nasib
Ey habibim nedir ol kim diledin Bir avuç toprağa minnet eyledin
Ben sanâ aşıkı olucak ey latif Senin olmaz mı dü alem eş şerif
Zatıma mir'at edindiğim zatını Bile yazdım adım ile adınıı
Hem dedi kim ya Muhammed ben seni Bilürem göremeğe doymazsın beni Liyk varıp davet et kullarımı Ta gelüben göreler didarımı
Tarfet-ül ayn içere ol Fahri cihan Ümmühanı evine geldi heman
Her ne vaki oldu ise serseter Cümlesin ashabına verdi haber
Dediler ey kıble-i İslam-ı din Kutlu olsun sanâ mir'ac-ı güzin
Biz kamumuz kullarız sen şahsın Gönlümüz içinde ruşen mahsın
Ümmetin olduğumuz devlet yeter Hizmet kıldığımız izzet yeter
|
Evvel Andık
|
Evvel andık anı kim evveldir ol Evveline bulmadı hiç akl yol
Evvelin ol evvelidir bigûman Ahirin hem ahiridir cavidan
Çünkü Hak evvelliğin bildik ayan Dinle imdi kılayım sûn'un beyan
Hak Tela ne yarattı evvela Cümle mahlukattan kim evvel ola
Mustafa nurunu evvel kıldı var Sevdi anı ol kerimü girgidar
Her ne türlü kim saadet vardürür Yahşi hu, gerekli adet vardürür
Hak sanâ verdi mükemmel eyledi Yaradılmıştan mufaddal eyledi
|
Andan oldu her nihan-ü aşikar Arş-ü ferş-ü yerde gökte ne ki var
Ger Muhammed olmaya idi ayan Olmayıserdi zemin ü asuman
Hem vesile olduğu içün ol Resul Ademin Hak tevbesini kıldı kabul
Ger Muhammed gelmeseydi aleme Tac-i izzet ermez idi Ademe
Nuh anıçün buldu hem garktan necat Daği doğmadan göründü mûcizat
Cümle anın dostluğuna adına Bunca izzet kıldı Hak ecdadına
Ceddi olduğiçün anın hem Halil Narı cennet kıldı anâ ol Celil
|
Hem dahi Musa elindeki asa Oldu anın hürmetine ejderha
Ölmeyip İsa gök'e buldu yol Ümmetinden olmak için idi ol
Gerçi kim bunlar dahi mürseldürür Lîk Ahmed ekmelü efdaldürür
Çün temenni kıldılar Haktan bular Kim Muhammet ümmetinden olalar
Sünnetin tut ümmeti ol ümmeti Ta nasip ola sanâ Hak rahmeti
|
KAYNAK : http://www.unitedamericanmuslim.org/mevlid_kandili_11.php