Ebû İsa Muhammed b. İsa et-Tirmizî, 209/824 senesinde Tirmiz'de doğmuştur. Her hadisçi gibi, o da küçük yaştan itibaren hadis toplamak için önce kendi ülkesindeki şeyhleri (muhaddisleri) dolaşmış sonra da diğer ülkelerin şehir ve kasabalarını ziyaret etmiştir. Buharî, Müslim ve Ebû Davud gibi hadis imamlarından ders almıştır. Tirmizî, hafızası son derece kuvvetli, zeki bir muhaddis idi.
Fıkıh bablarına göre tasnif ettiği Sünen’i diğer Sünen'lere nisbetle daha değişik konuları ihtiva etliği için “Cami”adıyla da şöhret kazanmıştır.
Tirmizî, Cami'de zikrettiği hadisleri, sahih, hasen ve zayıf olmak üzere üç gruba ayırmış ve naklettiği her hadisin ardından, onun sahih veya hasen olduğunu açıklamıştır. Hatta zayıf olarak belirttiği hadisin zayıflık sebebini açıklamayı da ihmal etmemiştir.
Tirmizî, (279/892) senesinde doğduğu yer olan Tirmiz'de vefat etmiştir.
el-CÂMİU’s-SAHÎH
Tirmizî’nin (ö. 279/892) Kütüb-i Sitte’ye dahil olan eseri.
Sünenü’t-Tirmiẕî, Câmiʿu’t-Tirmiẕî, Ṣaḥîḥu’t-Tirmiẕî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, el-Müsnedü’s-sahîh, el-Câmiʿu’l-kebîr gibi değişik adlarla kaynaklara geçmiş olan eser daha çok Sünenü’t-Tirmiẕî adıyla meşhur olmuştur. Sadece ahkâm hadislerini değil câmi‘*lerde bulunan diğer konulara dair hadisleri de ihtiva ettiği için el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ veya el-Câmiʿu’t-Tirmiẕî ismi de yaygın olarak kullanılmaktadır. Tirmizî’nin 270 (883) yılında tamamladığı esere “sahih” denilmesinin sebebi, Kütüb-i Sitte’ye es-Sıhâhu’s-sitte denildiği gibi, eserin ihtiva ettiği hadislerin büyük kısmının sahih* nitelikli olmasıdır. Ṣaḥîḥu’t-Tirmiẕî ve el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ adlarını, hadis kitapları hakkında yeterli bilgisi bulunmayanları kitaptaki bütün hadislerin sahih olduğu şeklinde yanlış bir anlayışa sevkedebileceği için sakıncalı görenler de vardır (bk. Nûreddin Itr, s. 45).
Tirmizî el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i yazdıktan sonra onu Hicaz, Irak ve Horasan âlimlerinin tenkidine sunmuş ve hepsinin takdirini kazanmıştır. Bunun üzerine eserini, “Kimin evinde bu kitap bulunursa onun evinde konuşmakta olan Peygamber var demektir” sözüyle ilim âlemine takdim etmiştir. Tirmizî bu sözü övünmek için değil eserine olan güvenini belirtmek için söylemiştir. el-Câmiʿ, Ṣaḥîḥayn’ın aksine telif edildiği yıllarda meşhur olmamış, ancak V. (XI.) yüzyıldan sonra rağbet kazanarak Kütüb-i Sitte arasındaki yerini almıştır.
Yaygın kanaate göre el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, Kütüb-i Sitte içinde Ebû Dâvûd’un es-Sünen’inden sonra dördüncü sırayı almaktadır. Ancak Ebû Bekir İbnü’l-Arabî ve Kâtib Çelebi gibi eski, Tirmizî şârihi Mübârekfûrî ve Nûreddin Itr gibi çağdaş bazı müellifler onun üçüncü sırada yer alması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Tirmizî’nin hadis kabul şartlarında Ebû Dâvûd’dan daha titiz davranması, eserin dinî her konuyu kapsaması gibi özellikleri onu Kütüb-i Sitte’nin üçüncü sırasında görme düşüncesine haklılık kazandırmaktadır. Her ne kadar Zehebî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’te, zındıklığı sebebiyle idam edilen Muhammed b. Saîd el-Esedî ve Muhammed b. Sâib el-Kelbî gibi son derece zayıf kimselerin rivayetlerine yer verildiği için onun Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin sünenlerinden sonra geldiğini ileri sürmüşse de Tirmizî her hadisin hangi sebepten dolayı zayıf olduğunu açıkladığı ve kitabında râviler yüzünden tereddüt ve güvensizliğe yer bırakmadığı için Zehebî’nin bu görüşü fazla kabul görmemiştir. Ancak Tirmizî’nin hocalarıyla uzun zaman beraber olmaması, durumlarını açıklasa bile tenkide uğramış dördüncü tabaka râvilerinden hadis alması, Hâzimî gibi bazı âlimlerin Ebû Dâvûd’u ona tercih etmelerine sebebiyet vermiştir. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, üslûbunun açık ve kolay olması, hadislerinin güvenilirlik derecesinin tek tek belirlenmesi sebebiyle eseri Ṣaḥîḥayn’dan bile faydalı bulduğunu söylemiş, derece itibariyle el-Muvaṭṭaʾ ile Ṣaḥîḥayn’dan sonraki tabakada (ikinci tabaka) gelmesi gerektiğini belirtmiştir. Ferrâ el-Begavî’nin, eseri hasen* hadis kaynaklarından biri kabul etmesi çok genel bir değerlendirme sayılarak isabetli bulunmamıştır.
Hadis Sayısı. el-Câmiu’s-sahîh, sonundaki “ilel” bahsiyle birlikte kırk altı bölüm (ebvâb) içinde 2496 babdan meydana gelmektedir. İlk iki cildi Ahmed Muhammed Şâkir tarafından yayımlanan beş ciltlik baskıya göre 3956, Tuhfetü’l-ahvezî ile birlikte basılmış olan nüshadaki rakamlamaya göre ise 4051 hadis ihtiva etmektedir. Dört sünenin her birinde mevzû hadis bulunduğunu iddia eden Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, bu eserdeki hadislerden de yirmi üçünün uydurma olduğunu ileri sürmüş, ancak Süyûtî el-Kavlü’l-hasen fi’z-zebbi ʿani’s-Sünen adlı eserinde sözü edilen hadislerin uydurma olmadığını ispat etmiştir (bk. Mübârekfûrî, I, 365-367). Ṣaḥîḥayn’ın her biri kadar hadis ihtiva eden el-Câmiʿ tekrarlarının azlığı ile tanınır. Tirmizî şârihi Mübârekfûrî’nin birçok bab ve hadisin mükerrer olduğunu söylemesine rağmen gösterdiği on bir bab ve seksen kadar hadisin büyük çoğunluğunun iki defa, pek azının ise üç defa (meselâ bk. Urenîler hadisi, “Ṭahâret”, 55; “Eṭʿime”, 38; “Ṭıb”, 6) tekrarlandığı görülmektedir ki bunların önemli bir kısmı kaçınılmaz tekrarlardır. Eserde ta‘lik* miktarı da son derece azdır.
Tertibi. Kütüb-i Sitte’ye dahil olan diğer eserler gibi el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ de konularına göre (ale’l-ebvâb) tasnif edilmiştir. Konuların sıralanması ve konu başlıklarının belirlenmesinde Tirmizî’nin özellikle hocası Buhârî’den etkilenmiş olmakla beraber ondan ayrıldığı noktalar da vardır. Eserin sünenlerde olduğu gibi “Kitâbü’t-Tahâre” ile başlaması, bölüm adlarını verirken “kitâb” yerine “ebvâb” kelimesini kullanması ve hadislerin merfû olduğunu belirtmek üzere her defasında “an resûlillâh sallallāhü aleyhi ve sellem” kaydını koyması belirgin özelliklerindendir. Eserde mevkuf ve maktû hadisler sadece merfû hadisler değerlendirilirken zikredilmiştir. el-Câmiʿin Ahmed Muhammed Şâkir tarafından yayımlanan I ve II. ciltlerinde bölüm adları “ebvâb” şeklinde muhafaza edilmiş, ancak eserin neşrini tamamlayan diğer iki nâşir tarafından beş ciltlik Kahire baskısının öbür ciltlerinde “ebvâb” kelimeleri “kitâb” olarak değiştirilmiştir. Tirmizî bab adlarını (terâcim) çok defa o babın hadislerindeki ifadelerden seçerek “bâbü mâ câe fî kezâ” şeklinde ve bir sonuç belirtmeyecek tarzda tesbit etmiştir. Bazı konularda da bab başlığı konulmadığı, bazı bab başlıkları ile konu arasındaki ilginin zorlukla kurulduğu görülmektedir. Neshin söz konusu olduğu bahislerde genellikle önce mensuh, sonra da nâsih hadisler sıralanmaktadır (bk. “Ṭahâret”, 6-7, 8-9, 58-59). Bab başlığı konulmadığı zaman ilgili fasıllar ya sadece “bab” veya “bâbün minhu”, “bâbün minhu eydan” veya “bâbün minhu âhar” ifadeleriyle ayrılmaktadır.
Tirmizî’nin bir özelliği de senedinde garîb*lik bulunan hadisleri umumiyetle konuya girerken zikretmesidir. İbn Receb el-Hanbelî, hadislerdeki illetlerin açıklanması ve senedin durumunun belirtilmesi sebebiyle bunun bir kusur olarak görülmemesi gerektiğine işaret eder ve önce kusurlu senedleri, ardından da sağlam senedleri sıralamanın Nesâî tarafından da devam ettirildiğini söyler (Şerḥu ʿİleli’t-Tirmiẕî, s. 302). Tirmizî, “Kale Ebû Îsâ” diye başlayan değerlendirmelerinde hemen her babda sırasıyla önce hadislerin sıhhat durumunu ve râvilerin güvenilirlik derecelerini belirtir; sonra da seneddeki illetleri, hadisin diğer tariklerini ve fakihlerin görüşlerini açıklar. O konuya dair diğer sahâbîlerden gelen rivayetler varsa onlara da “ve fi’l-bâbi an fülân” diye sahâbî isimlerini sayarak işaret eder. Sadece Tirmizî’de görülen bu uygulama, Müslim’in, hadislerin bütün senedlerini bir araya toplamak suretiyle tekrardan kaçınma prensibine benzediği gibi aynı zamanda hadislerin bir nevi tahrîc*i sayılmaktadır. Tirmizî’nin “ve fi’l-bâbi an fülân” diye varlığına işaret ettiği birçok rivayeti şârihler mevcut hadis kaynaklarında bulamamışlardır. Bu durum, Tirmizî tarafından bilinen birçok rivayetin elimizdeki eserlere intikal etmediğini, dolayısıyla el-Câmiʿin kaynaklarının zenginliğini göstermektedir. İbn Hacer el-Askalânî’nin günümüze gelmediği anlaşılan el-Lübâb fî şerḥi ḳavli’t-Tirmiẕî ve fi’l-bâb adlı eseri bu konuya ışık tutmaktaydı (el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, nâşirin girişi, I, 66). Mübârekfûrî, Mukaddimetü Tuhfeti’l-ahvezî’de bu meseleyi ele almaktadır (I, 386-396).
Tirmizî hadisleri değerlendirirken her zaman “sahih”, “hasen” veya “zayıf” gibi tek terim kullanmaz. Hadisin en belirgin özelliğini -Zeynüddin el-Irâkī’nin dediği gibi- ilk kelimede göstermek kaydıyla çok defa “hasen-sahih”, “hasen-garîb”, “sahih-hasen-garîb” gibi iki veya üç kelimeden oluşan terimler kullanır. Tirmizî bu sonuncu şekli hangi anlamlar için kullandığını bizzat açıklamadığı için eser üzerinde araştırma yapanlar bu konuda farklı yorumlar yapmışlardır. Hadislerdeki garîblik durumunu ya “bu senedle garîbdir” (غريب من هذا الوجه) diyerek ya da garîbliğin nereden kaynaklandığını belirterek gerekçeli bir şekilde açıklar. Bazı terimleri de yaygın olanın aksine farklı mânalarda kullandığı görülür. Meselâ “tâbiînden birinin sahâbîyi atlayarak doğrudan Hz. Peygamber’den rivayet ettiği hadis” anlamındaki mürsel terimini çok defa “senedinde kopukluk bulunan hadis (münkatı‘)” anlamında, ceyyid ve kavî terimlerini sahih yerinde, zâhibü’l-hadîs terkibini de hadisleri ezberledikten sonra çabuk unutan kimse hakkında kullanır. Hadis metnini verdikten sonra râvilerin kimliklerini açıklar ve yer yer hadislerdeki lafızların hangi râviye ait olduğunu gösterir (bk. “Ṣavm”, 28); bazan da hadisin farklı senedlerini kaydettikten sonra Müslim’in yaptığı gibi metni tekrarlamak yerine “nahvehû”, “nahve hâzâ” veya “mislehû” kelimelerini koymayı tercih eder. Eserde garîbü’l-hadîs ve muhtelifü’l-hadîs ilimlerine dair açıklamalarda bulunur (bk. “Zekât”, 33; “Aḥkâm”, 38). Hadisler arasındaki teâruz*ları kendisinden önceki âlimlerin görüşlerine dayanarak gidermeye çalışır (bk. “Şehâdât”, 4).
Tirmizî ahkâm hadisleri hakkında fakihlerin kanaatlerini zikrederek o hususta aralarında ittifak bulunup bulunmadığını ve uygulamanın hangi görüş istikametinde olduğunu söyler. İcmâ varsa bunu özellikle belirtir. Onun âlimlerin görüşlerini tesbit etmedeki titizliğine bakarak bazı sahâbî ve tâbiîlerin fıkhî görüşlerini bu nakillerden derlemenin mümkün olduğu söylenmiştir. Brockelmann’ın da belirttiği gibi el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilâflar konusunda önemli bir kaynaktır.
Rivayeti. Tirmizî’den pek çok kimse rivayette bulunmakla beraber el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ondan bütünüyle veya kısmen kaç kişinin rivayet ettiği kesin olarak bilinmemektedir. Fakat eserin râvisi olarak bilhassa şu altı kişinin ismi zikredilmektedir: Ebü’l-Abbas Muhammed b. Ahmed b. Mahbûb el-Mahbûbî, Ebû Saîd Heysem b. Küleyb eş-Şâşî, Ebû Zer Muhammed b. İbrâhim b. Muhammed et-Tirmizî, Ebû Muhammed Hasan b. İbrâhim el-Kattân, Ebû Hâmid Ahmed b. Abdullah et-Tâcir, Ebü’l-Hasan el-Fezârî. Bunlardan Mahbûbî’nin rivayeti bize kadar ulaşmış ve eserin birçok baskısına esas alınmıştır. Mahbûbî nüshasının meşhur tarihçi ve muhaddis İbn Asâkir ile el-Câmiʿin ilk şârihi İbnü’l-Arabî’ye ulaşan iki senedi şöyledir:
Baskıları. İstanbul kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunan (bk. Sezgin, I, 154-155) el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ ilk defa iki cilt halinde Bulak’ta basılmıştır (1292). Daha sonra ʿÂrizatü’l-ahvezî şerhiyle birlikte on üç cilt olarak Kahire’de yayımlanmıştır (1350-1352). Ayrıca Leknev’de (1876, 1310, 1317), Delhi’de (1269, 1270, 1302, 1315) ve ilk iki cildi Ahmed Muhammed Şâkir (Kahire 1356/1937), III. cildi Muhammed Fuâd Abdülbâkī (Kahire 1356/1937), IV ve V. ciltleri de İbrâhim Utve Avd tarafından olmak üzere Kahire’de (1382/1962) neşredilmiştir. Eserin I. cildi Abdülvehhâb Abdüllatîf, diğerleri Abdurrahman Muhammed Osman tarafından tahkik edilen beş ciltlik baskısı ile (Medine 1384-1387/1964-1967) İzzet Ubeyd tarafından son cildi fihrist olmak üzere on cilt halinde yayımlanan bir başka baskısı daha vardır (Humus, ts.). el-Câmîʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i Sünen-i Tirmizî Tercemesi adıyla Osman Zeki Mollamehmedoğlu sened zincirinde sadece sahâbî olan râvileri kaydederek Türkçe’ye tercüme etmiştir (I-VI, İstanbul 1981).
Şerhleri. 1. ʿÂrizatü’l-aḥveẕî fî şerḥi’t-Tirmiẕî. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî (ö. 543/1148) tarafından kaleme alınan bu eser el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in tamamını kapsayan ilk şerhtir. Bununla beraber her hadisin, hatta her babın şerhini ihtiva etmemektedir. Bu şekliyle eser şerhten çok ta‘lik mahiyetindedir. İbnü’l-Arabî bazı garîb kelimeleri açıklamak, fıkhî hükümleri belirtmek ve birbirine zıt görünen bazı hadislerde zıtlık bulunmadığını göstermekle yetinmiştir. Şerh metodu Hattâbî’nin şerhlerini andıran İbnü’l-Arabî tercihlerinde mensup olduğu Mâlikî mezhebinin görüşlerini esas almış, zaman zaman diğer mezheplerin görüşlerini de tartışma konusu yapmıştır. Şerhler “fer‘”, “tahkik”, “tekmile”, “terkib”, “nükte” ve “tefrî‘” gibi daha sonraki şerhlerde pek rastlanmayan başlıklar altında yapılmış ve şerhedilecek hadis metni “kavlühû” kelimesiyle zikredilmiştir. Eser ilk defa Tirmizî şerhlerinden üçüyle birlikte Hindistan’da Mecmûʿa-i Şürûḥ-i Erbaʿ-i Tirmiẕî adıyla basılmıştır (Kanpûr 1299). Daha sonra müstakil olarak Tirmizî’nin metniyle birlikte on üç cilt halinde Kahire’de neşredilmiştir (1350-1352). 2. en-Nefhu’ş-şezî şerhu Süneni’t-Tirmizî. İbn Seyyidünnâs el-Ya‘merî (ö. 734/1334) tarafından yazılan ve el-Câmiʿin üçte ikisini ihtiva eden yarım kalmış bir şerhtir. Kâtib Çelebi’nin on cilt kadar olduğunu söylediği eserin bir cildi Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Lâleli, nr. 514, 276 varak). Zeynüddin el-Irâkī (ö. 806/1404) bu şerhe bir tekmile yazmıştır. Bu tekmilenin müellif hattı olduğu tahmin edilen nüshası Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’dedir (Hadis, nr. 2504). Abdurrahman b. Sâlih Muhyiddin Medine İslâm Üniversitesi’nde en-Nefhu’ş-şezî üzerinde bir doktora çalışması yapmıştır. 3. Şerhu Süneni’t-Tirmizî. Zeynüddin el-Irâkī’nin adı geçen tekmilesinden ayrı olarak kaleme aldığı bir şerhtir. 226 varaklık I. cildi ile müellif hattı olan 275 varaklık VII. cildi Millet Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Feyzullah, nr. 363, 364). 4. Kutü’l-mugtezî ʿalâ Câmiʿi’t-Tirmizî. Süyûtî’ye (ö. 911/1505) ait olan bu şerh daha önceki şerhlerden özellikle Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin görüşlerine dayalı özlü bir eserdir (Kanpûr 1299). Dimnâtî (ö. 1306/1888) bu şerhi Nefʿu Kuti’l-mugtezî adıyla ihtisar etmiştir (Kahire 1298). 5. el-ʿUrfü’ş-şezî ʿalâ Câmiʿi’t-Tirmizî. Muhammed Enver Şah el-Keşmîrî’nin (ö. 1933) el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i okuttuğu sırada talebeleri tarafından derlenmiş takrirlerinden meydana gelen bu bir ciltlik şerh Hindistan’da taşbaskı usulüyle basılmıştır (1344). 6. Tuhfetü’l-ahvezî bi-şerhi Câmiʿi’t-Tirmizî. Hindistanlı hadis âlimi Mübârekfûrî (ö. 1934) tarafından kaleme alınmıştır. Eserde Tirmizî’nin râvileri hakkında bilgi verilmiş, hadislerin geçtiği diğer önemli kaynaklar belirtilmiş, sened ve metinler hakkında açıklama yapılmıştır. Muhaddis fakihlerle selefin görüşlerine de yer verilen şerhte Tirmizî’nin “hasen”, “sahih” gibi değerlendirmeleri diğer muhaddislerin görüşleriyle desteklenmiştir. Tirmizî tarafından genel mahiyette zikredilen görüş ve ihtilâfların kimlere ait olduğu, delilleri ve bunlardan tercih edilenler gösterilmiştir. Şerhedilecek ifadeler “kavlühû” başlığı altında verilmiştir. Şerhin iki ciltlik mukaddimesinde hadis ilmi, muhaddislerin değeri, tedvîn*, hadisle amel, hadis ilminin Hindistan’daki durumu ve önemli hadis kitapları hakkında bilgi verilmiş, daha sonra el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ muhtelif yönleriyle ele alınmıştır. Tuhfetü’l-ahvezî’nin ilk baskısı Hindistan’da dört büyük cilt halinde yapılmış (1353), bab ve hadislerin numaralandığı ikinci baskısının I. cildi Abdülvehhâb Abdüllatîf, diğer ciltleri Abdurrahman Muhammed Osman tarafından iki ciltlik mukaddimeden ayrı olarak on cilt halinde Kahire’de yayımlanmıştır (1349-1353/1930-1934).
Diğer Çalışmalar. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in Necmeddin Süleyman b. Abdülkavî es-Sarsarî (ö. 716/1316) tarafından yapılan muhtasarı Kahire’de, Muhammed b. Akıl el-Bâlisî (ö. 729/1329) tarafından yapılan iki ciltlik muhtasarı Paris’te, Ebü’l-Fazl Muhammed Tâceddin Abdülmuhsin el-Kalaî tarafından 1147 (1735) yılında kaleme alınan muhtasarı yine Kahire’de bulunmaktadır (Sezgin, I, 156). Ebû Ali Hasan b. Ali b. Nasr el-Horasânî et-Tûsî (ö. 312/924) ile İbn Mencûye’nin (ö. 428/1036) eser üzerinde müstahrec*leri bulunduğu kaydedilmektedir (Kettânî, s. 30). el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’te senedinde üç râvisi olan bir sülâsî hadis bulunmaktadır (“Fiten”, 73). Bu hadis Abdülhamîd Şânûhe tarafından yayımlanan (Beyrut 1405/1985) Tahrîcü sülâsiyyât’ta (s. 41), Ali Rızâ Abdullah ve Ahmed Bizre tarafından neşredilen (Beyrut 1406/1986) es-Sülâsiyyât’ta (s. 45-48) ve Eşref b. Abdürrahîm tarafından yayımlanan (Beyrut 1407/1987) es-Sülâsiyyât fi’l-hadîsi’n-nebevî’de (s. 119-123) yer almaktadır. Eserdeki “rubâî” hadislere dair müellifi meçhul yirmi üç varaklık bir risâle Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Cârullah Efendi, nr. 282). Bunlardan başka eserle ilgili şu çalışmalar vardır: 1. Fezâʾilü’l-kitâbi’l-Câmiʿ. Ebü’l-Kāsım Ubeyd b. Muhammed b. Abbas el-İsirdî (ö. 692/1293) tarafından yazılan, el-Câmiʿin özelliklerine ve râvilerinin durumlarına dair on varaklık bu araştırmanın tek yazması Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi’nde mevcuttur (İsmail Saib Sencer, nr. 2167). 2. el-Ehâdîsü’l-müstagrabeti’l-vâride fi’l-Câmiʿi’s-sahîh li’t-Tirmizî. VIII. (XIV.) yüzyılda yaşamış olan Ahmed b. Alâî eş-Şâfiî’ye ait bu çalışmanın bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Şehid Ali Paşa, nr. 353, 177 varak). 3. el-İmâmü’t-Tirmizî ve’l-muvâzenetü beyne Câmiʿihî ve beyne’ṣ-Ṣaḥîḥayn. Nûreddin Itr tarafından doktora tezi olarak hazırlanan bu eser mukayeseli bir araştırmadır. Kitapta Tirmizî hakkında geniş bilgi verildikten sonra el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in üç rivayeti istinbat* usulleri bakımından birbiriyle karşılaştırılmaktadır. Eser ilk defa 1970 yılında Kahire’de basılmıştır.
J. Robson’un el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in rivayet zincirlerine dair araştırması (BSOAS, s. 258-270) ile eserin bir yazmasına dair A. J. Arberry’nin makalesi de (RSO, s. 315-327) anılmaya değer ilmî çalışmalardır. Nâsırüddin el-Elbânî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in sahih rivayetlerini bir araya getirerek Ṣaḥîḥu Süneni’t-Tirmiẕî adıyla üç cilt halinde yayımlamıştır (Beyrut 1988).
İSMAİL L. ÇAKAN
https://islamansiklopedisi.org.tr/el-camius-sahih--tirmizi
BİBLİYOGRAFYA
Tirmizî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ (nşr. Ahmed Muhammed Şâkir v.dğr.), Kahire 1356/1937, nâşirin girişi, I, 14-15, 66.
Şâfiî, İḫtilâfü’l-ḥadîs̱ (nşr. Muhammed Ahmed Abdülazîz), Beyrut 1406/1986, s. 165.
İbnü’l-Kayserânî, Şürûṭü’l-eʾimmeti’s-sitte, Beyrut 1405/1984, s. 21, 24.
Sem‘ânî, el-Ensâb, V, 61.
Hâzimî, Şürûṭü’l-eʾimmeti’l-ḫamse, Beyrut 1405/1984, s. 57.
Ebü’l-Kāsım Ubeyd b. Muhammed b. Abbas el-İs‘irdî, Feżâʾilü’l-kitâbi’l-Câmiʿ, DTCF Ktp., İsmail Saib Sencer, nr. 2167.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 270-277.
a.mlf., Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, II, 633-635.
İbn Receb, Şerḥu ʿİleli’t-Tirmiẕî (nşr. Subhî Câsim el-Humeyd), Bağdad 1396, s. 287-324.
İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, IX, 387-389.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 559.
Ebû Zehv, el-Ḥadîs̱ ve’l-muḥaddis̱ûn, Kahire 1958, s. 415-418.
Brockelmann, GAL, I, 161-162; Suppl., I, 267-269.
Kettânî, er-Risâletü’l-müsteṭrafe, s. 30-31.
Mübârekfûrî, Muḳaddimetü Tuḥfeti’l-aḥveẕî, Kahire 1386-87/1967, I, 337-428; II, 17-30.
a.mlf., Tuḥfetü’l-aḥveẕî, Kahire 1387/1967, X, 461-464.
Sezgin, GAS, I, 154-156.
Nûreddin Itr, el-İmâmü’t-Tirmiẕî ve’l-muvâzenetü beyne Câmiʿihî ve beyne’ṣ-ṣaḥîḥayn, Kahire 1390/1970.
Maʿa’l-Mektebe, s. 413-415.
Abdülhamîd Şânûhe, Taḫrîcü s̱ülâs̱iyyât, Beyrut 1405/1985, s. 41.
M. Fuâd Abdülbâkī, Teysîrü’l-menfeʿa, Kahire 1409/1988, 4. Kitap, s. 1-43.
İsmail L. Çakan, Hadîs Edebiyâtı, İstanbul 1989, s. 68-75, 165-166.
A. J. Arberry, “Notes on a Tirmiḏī Manuscript”, RSO, XVIII (1940), s. 315-327.
James Robson, “The Transmission of Tirmid̲h̲ī’s-Jamiʿ”, BSOAS, XVI (1954), s. 258-270.
İbrahim Canan, “Kütüb-i Sitte İmamlarının Şartları”, İİFD, sy. 3 (1979), s. 123-125.
Sünenü’t-Tirmiẕî, Câmiʿu’t-Tirmiẕî, Ṣaḥîḥu’t-Tirmiẕî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, el-Müsnedü’s-sahîh, el-Câmiʿu’l-kebîr gibi değişik adlarla kaynaklara geçmiş olan eser daha çok Sünenü’t-Tirmiẕî adıyla meşhur olmuştur. Sadece ahkâm hadislerini değil câmi‘*lerde bulunan diğer konulara dair hadisleri de ihtiva ettiği için el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ veya el-Câmiʿu’t-Tirmiẕî ismi de yaygın olarak kullanılmaktadır. Tirmizî’nin 270 (883) yılında tamamladığı esere “sahih” denilmesinin sebebi, Kütüb-i Sitte’ye es-Sıhâhu’s-sitte denildiği gibi, eserin ihtiva ettiği hadislerin büyük kısmının sahih* nitelikli olmasıdır. Ṣaḥîḥu’t-Tirmiẕî ve el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ adlarını, hadis kitapları hakkında yeterli bilgisi bulunmayanları kitaptaki bütün hadislerin sahih olduğu şeklinde yanlış bir anlayışa sevkedebileceği için sakıncalı görenler de vardır (bk. Nûreddin Itr, s. 45).
Tirmizî el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i yazdıktan sonra onu Hicaz, Irak ve Horasan âlimlerinin tenkidine sunmuş ve hepsinin takdirini kazanmıştır. Bunun üzerine eserini, “Kimin evinde bu kitap bulunursa onun evinde konuşmakta olan Peygamber var demektir” sözüyle ilim âlemine takdim etmiştir. Tirmizî bu sözü övünmek için değil eserine olan güvenini belirtmek için söylemiştir. el-Câmiʿ, Ṣaḥîḥayn’ın aksine telif edildiği yıllarda meşhur olmamış, ancak V. (XI.) yüzyıldan sonra rağbet kazanarak Kütüb-i Sitte arasındaki yerini almıştır.
Yaygın kanaate göre el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, Kütüb-i Sitte içinde Ebû Dâvûd’un es-Sünen’inden sonra dördüncü sırayı almaktadır. Ancak Ebû Bekir İbnü’l-Arabî ve Kâtib Çelebi gibi eski, Tirmizî şârihi Mübârekfûrî ve Nûreddin Itr gibi çağdaş bazı müellifler onun üçüncü sırada yer alması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Tirmizî’nin hadis kabul şartlarında Ebû Dâvûd’dan daha titiz davranması, eserin dinî her konuyu kapsaması gibi özellikleri onu Kütüb-i Sitte’nin üçüncü sırasında görme düşüncesine haklılık kazandırmaktadır. Her ne kadar Zehebî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’te, zındıklığı sebebiyle idam edilen Muhammed b. Saîd el-Esedî ve Muhammed b. Sâib el-Kelbî gibi son derece zayıf kimselerin rivayetlerine yer verildiği için onun Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin sünenlerinden sonra geldiğini ileri sürmüşse de Tirmizî her hadisin hangi sebepten dolayı zayıf olduğunu açıkladığı ve kitabında râviler yüzünden tereddüt ve güvensizliğe yer bırakmadığı için Zehebî’nin bu görüşü fazla kabul görmemiştir. Ancak Tirmizî’nin hocalarıyla uzun zaman beraber olmaması, durumlarını açıklasa bile tenkide uğramış dördüncü tabaka râvilerinden hadis alması, Hâzimî gibi bazı âlimlerin Ebû Dâvûd’u ona tercih etmelerine sebebiyet vermiştir. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, üslûbunun açık ve kolay olması, hadislerinin güvenilirlik derecesinin tek tek belirlenmesi sebebiyle eseri Ṣaḥîḥayn’dan bile faydalı bulduğunu söylemiş, derece itibariyle el-Muvaṭṭaʾ ile Ṣaḥîḥayn’dan sonraki tabakada (ikinci tabaka) gelmesi gerektiğini belirtmiştir. Ferrâ el-Begavî’nin, eseri hasen* hadis kaynaklarından biri kabul etmesi çok genel bir değerlendirme sayılarak isabetli bulunmamıştır.
Hadis Sayısı. el-Câmiu’s-sahîh, sonundaki “ilel” bahsiyle birlikte kırk altı bölüm (ebvâb) içinde 2496 babdan meydana gelmektedir. İlk iki cildi Ahmed Muhammed Şâkir tarafından yayımlanan beş ciltlik baskıya göre 3956, Tuhfetü’l-ahvezî ile birlikte basılmış olan nüshadaki rakamlamaya göre ise 4051 hadis ihtiva etmektedir. Dört sünenin her birinde mevzû hadis bulunduğunu iddia eden Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, bu eserdeki hadislerden de yirmi üçünün uydurma olduğunu ileri sürmüş, ancak Süyûtî el-Kavlü’l-hasen fi’z-zebbi ʿani’s-Sünen adlı eserinde sözü edilen hadislerin uydurma olmadığını ispat etmiştir (bk. Mübârekfûrî, I, 365-367). Ṣaḥîḥayn’ın her biri kadar hadis ihtiva eden el-Câmiʿ tekrarlarının azlığı ile tanınır. Tirmizî şârihi Mübârekfûrî’nin birçok bab ve hadisin mükerrer olduğunu söylemesine rağmen gösterdiği on bir bab ve seksen kadar hadisin büyük çoğunluğunun iki defa, pek azının ise üç defa (meselâ bk. Urenîler hadisi, “Ṭahâret”, 55; “Eṭʿime”, 38; “Ṭıb”, 6) tekrarlandığı görülmektedir ki bunların önemli bir kısmı kaçınılmaz tekrarlardır. Eserde ta‘lik* miktarı da son derece azdır.
Tertibi. Kütüb-i Sitte’ye dahil olan diğer eserler gibi el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ de konularına göre (ale’l-ebvâb) tasnif edilmiştir. Konuların sıralanması ve konu başlıklarının belirlenmesinde Tirmizî’nin özellikle hocası Buhârî’den etkilenmiş olmakla beraber ondan ayrıldığı noktalar da vardır. Eserin sünenlerde olduğu gibi “Kitâbü’t-Tahâre” ile başlaması, bölüm adlarını verirken “kitâb” yerine “ebvâb” kelimesini kullanması ve hadislerin merfû olduğunu belirtmek üzere her defasında “an resûlillâh sallallāhü aleyhi ve sellem” kaydını koyması belirgin özelliklerindendir. Eserde mevkuf ve maktû hadisler sadece merfû hadisler değerlendirilirken zikredilmiştir. el-Câmiʿin Ahmed Muhammed Şâkir tarafından yayımlanan I ve II. ciltlerinde bölüm adları “ebvâb” şeklinde muhafaza edilmiş, ancak eserin neşrini tamamlayan diğer iki nâşir tarafından beş ciltlik Kahire baskısının öbür ciltlerinde “ebvâb” kelimeleri “kitâb” olarak değiştirilmiştir. Tirmizî bab adlarını (terâcim) çok defa o babın hadislerindeki ifadelerden seçerek “bâbü mâ câe fî kezâ” şeklinde ve bir sonuç belirtmeyecek tarzda tesbit etmiştir. Bazı konularda da bab başlığı konulmadığı, bazı bab başlıkları ile konu arasındaki ilginin zorlukla kurulduğu görülmektedir. Neshin söz konusu olduğu bahislerde genellikle önce mensuh, sonra da nâsih hadisler sıralanmaktadır (bk. “Ṭahâret”, 6-7, 8-9, 58-59). Bab başlığı konulmadığı zaman ilgili fasıllar ya sadece “bab” veya “bâbün minhu”, “bâbün minhu eydan” veya “bâbün minhu âhar” ifadeleriyle ayrılmaktadır.
Tirmizî’nin bir özelliği de senedinde garîb*lik bulunan hadisleri umumiyetle konuya girerken zikretmesidir. İbn Receb el-Hanbelî, hadislerdeki illetlerin açıklanması ve senedin durumunun belirtilmesi sebebiyle bunun bir kusur olarak görülmemesi gerektiğine işaret eder ve önce kusurlu senedleri, ardından da sağlam senedleri sıralamanın Nesâî tarafından da devam ettirildiğini söyler (Şerḥu ʿİleli’t-Tirmiẕî, s. 302). Tirmizî, “Kale Ebû Îsâ” diye başlayan değerlendirmelerinde hemen her babda sırasıyla önce hadislerin sıhhat durumunu ve râvilerin güvenilirlik derecelerini belirtir; sonra da seneddeki illetleri, hadisin diğer tariklerini ve fakihlerin görüşlerini açıklar. O konuya dair diğer sahâbîlerden gelen rivayetler varsa onlara da “ve fi’l-bâbi an fülân” diye sahâbî isimlerini sayarak işaret eder. Sadece Tirmizî’de görülen bu uygulama, Müslim’in, hadislerin bütün senedlerini bir araya toplamak suretiyle tekrardan kaçınma prensibine benzediği gibi aynı zamanda hadislerin bir nevi tahrîc*i sayılmaktadır. Tirmizî’nin “ve fi’l-bâbi an fülân” diye varlığına işaret ettiği birçok rivayeti şârihler mevcut hadis kaynaklarında bulamamışlardır. Bu durum, Tirmizî tarafından bilinen birçok rivayetin elimizdeki eserlere intikal etmediğini, dolayısıyla el-Câmiʿin kaynaklarının zenginliğini göstermektedir. İbn Hacer el-Askalânî’nin günümüze gelmediği anlaşılan el-Lübâb fî şerḥi ḳavli’t-Tirmiẕî ve fi’l-bâb adlı eseri bu konuya ışık tutmaktaydı (el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, nâşirin girişi, I, 66). Mübârekfûrî, Mukaddimetü Tuhfeti’l-ahvezî’de bu meseleyi ele almaktadır (I, 386-396).
Tirmizî hadisleri değerlendirirken her zaman “sahih”, “hasen” veya “zayıf” gibi tek terim kullanmaz. Hadisin en belirgin özelliğini -Zeynüddin el-Irâkī’nin dediği gibi- ilk kelimede göstermek kaydıyla çok defa “hasen-sahih”, “hasen-garîb”, “sahih-hasen-garîb” gibi iki veya üç kelimeden oluşan terimler kullanır. Tirmizî bu sonuncu şekli hangi anlamlar için kullandığını bizzat açıklamadığı için eser üzerinde araştırma yapanlar bu konuda farklı yorumlar yapmışlardır. Hadislerdeki garîblik durumunu ya “bu senedle garîbdir” (غريب من هذا الوجه) diyerek ya da garîbliğin nereden kaynaklandığını belirterek gerekçeli bir şekilde açıklar. Bazı terimleri de yaygın olanın aksine farklı mânalarda kullandığı görülür. Meselâ “tâbiînden birinin sahâbîyi atlayarak doğrudan Hz. Peygamber’den rivayet ettiği hadis” anlamındaki mürsel terimini çok defa “senedinde kopukluk bulunan hadis (münkatı‘)” anlamında, ceyyid ve kavî terimlerini sahih yerinde, zâhibü’l-hadîs terkibini de hadisleri ezberledikten sonra çabuk unutan kimse hakkında kullanır. Hadis metnini verdikten sonra râvilerin kimliklerini açıklar ve yer yer hadislerdeki lafızların hangi râviye ait olduğunu gösterir (bk. “Ṣavm”, 28); bazan da hadisin farklı senedlerini kaydettikten sonra Müslim’in yaptığı gibi metni tekrarlamak yerine “nahvehû”, “nahve hâzâ” veya “mislehû” kelimelerini koymayı tercih eder. Eserde garîbü’l-hadîs ve muhtelifü’l-hadîs ilimlerine dair açıklamalarda bulunur (bk. “Zekât”, 33; “Aḥkâm”, 38). Hadisler arasındaki teâruz*ları kendisinden önceki âlimlerin görüşlerine dayanarak gidermeye çalışır (bk. “Şehâdât”, 4).
Tirmizî ahkâm hadisleri hakkında fakihlerin kanaatlerini zikrederek o hususta aralarında ittifak bulunup bulunmadığını ve uygulamanın hangi görüş istikametinde olduğunu söyler. İcmâ varsa bunu özellikle belirtir. Onun âlimlerin görüşlerini tesbit etmedeki titizliğine bakarak bazı sahâbî ve tâbiîlerin fıkhî görüşlerini bu nakillerden derlemenin mümkün olduğu söylenmiştir. Brockelmann’ın da belirttiği gibi el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilâflar konusunda önemli bir kaynaktır.
Rivayeti. Tirmizî’den pek çok kimse rivayette bulunmakla beraber el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ondan bütünüyle veya kısmen kaç kişinin rivayet ettiği kesin olarak bilinmemektedir. Fakat eserin râvisi olarak bilhassa şu altı kişinin ismi zikredilmektedir: Ebü’l-Abbas Muhammed b. Ahmed b. Mahbûb el-Mahbûbî, Ebû Saîd Heysem b. Küleyb eş-Şâşî, Ebû Zer Muhammed b. İbrâhim b. Muhammed et-Tirmizî, Ebû Muhammed Hasan b. İbrâhim el-Kattân, Ebû Hâmid Ahmed b. Abdullah et-Tâcir, Ebü’l-Hasan el-Fezârî. Bunlardan Mahbûbî’nin rivayeti bize kadar ulaşmış ve eserin birçok baskısına esas alınmıştır. Mahbûbî nüshasının meşhur tarihçi ve muhaddis İbn Asâkir ile el-Câmiʿin ilk şârihi İbnü’l-Arabî’ye ulaşan iki senedi şöyledir:
Baskıları. İstanbul kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunan (bk. Sezgin, I, 154-155) el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ ilk defa iki cilt halinde Bulak’ta basılmıştır (1292). Daha sonra ʿÂrizatü’l-ahvezî şerhiyle birlikte on üç cilt olarak Kahire’de yayımlanmıştır (1350-1352). Ayrıca Leknev’de (1876, 1310, 1317), Delhi’de (1269, 1270, 1302, 1315) ve ilk iki cildi Ahmed Muhammed Şâkir (Kahire 1356/1937), III. cildi Muhammed Fuâd Abdülbâkī (Kahire 1356/1937), IV ve V. ciltleri de İbrâhim Utve Avd tarafından olmak üzere Kahire’de (1382/1962) neşredilmiştir. Eserin I. cildi Abdülvehhâb Abdüllatîf, diğerleri Abdurrahman Muhammed Osman tarafından tahkik edilen beş ciltlik baskısı ile (Medine 1384-1387/1964-1967) İzzet Ubeyd tarafından son cildi fihrist olmak üzere on cilt halinde yayımlanan bir başka baskısı daha vardır (Humus, ts.). el-Câmîʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i Sünen-i Tirmizî Tercemesi adıyla Osman Zeki Mollamehmedoğlu sened zincirinde sadece sahâbî olan râvileri kaydederek Türkçe’ye tercüme etmiştir (I-VI, İstanbul 1981).
Şerhleri. 1. ʿÂrizatü’l-aḥveẕî fî şerḥi’t-Tirmiẕî. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî (ö. 543/1148) tarafından kaleme alınan bu eser el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in tamamını kapsayan ilk şerhtir. Bununla beraber her hadisin, hatta her babın şerhini ihtiva etmemektedir. Bu şekliyle eser şerhten çok ta‘lik mahiyetindedir. İbnü’l-Arabî bazı garîb kelimeleri açıklamak, fıkhî hükümleri belirtmek ve birbirine zıt görünen bazı hadislerde zıtlık bulunmadığını göstermekle yetinmiştir. Şerh metodu Hattâbî’nin şerhlerini andıran İbnü’l-Arabî tercihlerinde mensup olduğu Mâlikî mezhebinin görüşlerini esas almış, zaman zaman diğer mezheplerin görüşlerini de tartışma konusu yapmıştır. Şerhler “fer‘”, “tahkik”, “tekmile”, “terkib”, “nükte” ve “tefrî‘” gibi daha sonraki şerhlerde pek rastlanmayan başlıklar altında yapılmış ve şerhedilecek hadis metni “kavlühû” kelimesiyle zikredilmiştir. Eser ilk defa Tirmizî şerhlerinden üçüyle birlikte Hindistan’da Mecmûʿa-i Şürûḥ-i Erbaʿ-i Tirmiẕî adıyla basılmıştır (Kanpûr 1299). Daha sonra müstakil olarak Tirmizî’nin metniyle birlikte on üç cilt halinde Kahire’de neşredilmiştir (1350-1352). 2. en-Nefhu’ş-şezî şerhu Süneni’t-Tirmizî. İbn Seyyidünnâs el-Ya‘merî (ö. 734/1334) tarafından yazılan ve el-Câmiʿin üçte ikisini ihtiva eden yarım kalmış bir şerhtir. Kâtib Çelebi’nin on cilt kadar olduğunu söylediği eserin bir cildi Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Lâleli, nr. 514, 276 varak). Zeynüddin el-Irâkī (ö. 806/1404) bu şerhe bir tekmile yazmıştır. Bu tekmilenin müellif hattı olduğu tahmin edilen nüshası Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’dedir (Hadis, nr. 2504). Abdurrahman b. Sâlih Muhyiddin Medine İslâm Üniversitesi’nde en-Nefhu’ş-şezî üzerinde bir doktora çalışması yapmıştır. 3. Şerhu Süneni’t-Tirmizî. Zeynüddin el-Irâkī’nin adı geçen tekmilesinden ayrı olarak kaleme aldığı bir şerhtir. 226 varaklık I. cildi ile müellif hattı olan 275 varaklık VII. cildi Millet Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Feyzullah, nr. 363, 364). 4. Kutü’l-mugtezî ʿalâ Câmiʿi’t-Tirmizî. Süyûtî’ye (ö. 911/1505) ait olan bu şerh daha önceki şerhlerden özellikle Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin görüşlerine dayalı özlü bir eserdir (Kanpûr 1299). Dimnâtî (ö. 1306/1888) bu şerhi Nefʿu Kuti’l-mugtezî adıyla ihtisar etmiştir (Kahire 1298). 5. el-ʿUrfü’ş-şezî ʿalâ Câmiʿi’t-Tirmizî. Muhammed Enver Şah el-Keşmîrî’nin (ö. 1933) el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i okuttuğu sırada talebeleri tarafından derlenmiş takrirlerinden meydana gelen bu bir ciltlik şerh Hindistan’da taşbaskı usulüyle basılmıştır (1344). 6. Tuhfetü’l-ahvezî bi-şerhi Câmiʿi’t-Tirmizî. Hindistanlı hadis âlimi Mübârekfûrî (ö. 1934) tarafından kaleme alınmıştır. Eserde Tirmizî’nin râvileri hakkında bilgi verilmiş, hadislerin geçtiği diğer önemli kaynaklar belirtilmiş, sened ve metinler hakkında açıklama yapılmıştır. Muhaddis fakihlerle selefin görüşlerine de yer verilen şerhte Tirmizî’nin “hasen”, “sahih” gibi değerlendirmeleri diğer muhaddislerin görüşleriyle desteklenmiştir. Tirmizî tarafından genel mahiyette zikredilen görüş ve ihtilâfların kimlere ait olduğu, delilleri ve bunlardan tercih edilenler gösterilmiştir. Şerhedilecek ifadeler “kavlühû” başlığı altında verilmiştir. Şerhin iki ciltlik mukaddimesinde hadis ilmi, muhaddislerin değeri, tedvîn*, hadisle amel, hadis ilminin Hindistan’daki durumu ve önemli hadis kitapları hakkında bilgi verilmiş, daha sonra el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ muhtelif yönleriyle ele alınmıştır. Tuhfetü’l-ahvezî’nin ilk baskısı Hindistan’da dört büyük cilt halinde yapılmış (1353), bab ve hadislerin numaralandığı ikinci baskısının I. cildi Abdülvehhâb Abdüllatîf, diğer ciltleri Abdurrahman Muhammed Osman tarafından iki ciltlik mukaddimeden ayrı olarak on cilt halinde Kahire’de yayımlanmıştır (1349-1353/1930-1934).
Diğer Çalışmalar. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in Necmeddin Süleyman b. Abdülkavî es-Sarsarî (ö. 716/1316) tarafından yapılan muhtasarı Kahire’de, Muhammed b. Akıl el-Bâlisî (ö. 729/1329) tarafından yapılan iki ciltlik muhtasarı Paris’te, Ebü’l-Fazl Muhammed Tâceddin Abdülmuhsin el-Kalaî tarafından 1147 (1735) yılında kaleme alınan muhtasarı yine Kahire’de bulunmaktadır (Sezgin, I, 156). Ebû Ali Hasan b. Ali b. Nasr el-Horasânî et-Tûsî (ö. 312/924) ile İbn Mencûye’nin (ö. 428/1036) eser üzerinde müstahrec*leri bulunduğu kaydedilmektedir (Kettânî, s. 30). el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’te senedinde üç râvisi olan bir sülâsî hadis bulunmaktadır (“Fiten”, 73). Bu hadis Abdülhamîd Şânûhe tarafından yayımlanan (Beyrut 1405/1985) Tahrîcü sülâsiyyât’ta (s. 41), Ali Rızâ Abdullah ve Ahmed Bizre tarafından neşredilen (Beyrut 1406/1986) es-Sülâsiyyât’ta (s. 45-48) ve Eşref b. Abdürrahîm tarafından yayımlanan (Beyrut 1407/1987) es-Sülâsiyyât fi’l-hadîsi’n-nebevî’de (s. 119-123) yer almaktadır. Eserdeki “rubâî” hadislere dair müellifi meçhul yirmi üç varaklık bir risâle Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Cârullah Efendi, nr. 282). Bunlardan başka eserle ilgili şu çalışmalar vardır: 1. Fezâʾilü’l-kitâbi’l-Câmiʿ. Ebü’l-Kāsım Ubeyd b. Muhammed b. Abbas el-İsirdî (ö. 692/1293) tarafından yazılan, el-Câmiʿin özelliklerine ve râvilerinin durumlarına dair on varaklık bu araştırmanın tek yazması Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi’nde mevcuttur (İsmail Saib Sencer, nr. 2167). 2. el-Ehâdîsü’l-müstagrabeti’l-vâride fi’l-Câmiʿi’s-sahîh li’t-Tirmizî. VIII. (XIV.) yüzyılda yaşamış olan Ahmed b. Alâî eş-Şâfiî’ye ait bu çalışmanın bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Şehid Ali Paşa, nr. 353, 177 varak). 3. el-İmâmü’t-Tirmizî ve’l-muvâzenetü beyne Câmiʿihî ve beyne’ṣ-Ṣaḥîḥayn. Nûreddin Itr tarafından doktora tezi olarak hazırlanan bu eser mukayeseli bir araştırmadır. Kitapta Tirmizî hakkında geniş bilgi verildikten sonra el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in üç rivayeti istinbat* usulleri bakımından birbiriyle karşılaştırılmaktadır. Eser ilk defa 1970 yılında Kahire’de basılmıştır.
J. Robson’un el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in rivayet zincirlerine dair araştırması (BSOAS, s. 258-270) ile eserin bir yazmasına dair A. J. Arberry’nin makalesi de (RSO, s. 315-327) anılmaya değer ilmî çalışmalardır. Nâsırüddin el-Elbânî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’in sahih rivayetlerini bir araya getirerek Ṣaḥîḥu Süneni’t-Tirmiẕî adıyla üç cilt halinde yayımlamıştır (Beyrut 1988).
İSMAİL L. ÇAKAN
https://islamansiklopedisi.org.tr/el-camius-sahih--tirmizi
BİBLİYOGRAFYA
Tirmizî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ (nşr. Ahmed Muhammed Şâkir v.dğr.), Kahire 1356/1937, nâşirin girişi, I, 14-15, 66.
Şâfiî, İḫtilâfü’l-ḥadîs̱ (nşr. Muhammed Ahmed Abdülazîz), Beyrut 1406/1986, s. 165.
İbnü’l-Kayserânî, Şürûṭü’l-eʾimmeti’s-sitte, Beyrut 1405/1984, s. 21, 24.
Sem‘ânî, el-Ensâb, V, 61.
Hâzimî, Şürûṭü’l-eʾimmeti’l-ḫamse, Beyrut 1405/1984, s. 57.
Ebü’l-Kāsım Ubeyd b. Muhammed b. Abbas el-İs‘irdî, Feżâʾilü’l-kitâbi’l-Câmiʿ, DTCF Ktp., İsmail Saib Sencer, nr. 2167.
Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XIII, 270-277.
a.mlf., Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, II, 633-635.
İbn Receb, Şerḥu ʿİleli’t-Tirmiẕî (nşr. Subhî Câsim el-Humeyd), Bağdad 1396, s. 287-324.
İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, IX, 387-389.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 559.
Ebû Zehv, el-Ḥadîs̱ ve’l-muḥaddis̱ûn, Kahire 1958, s. 415-418.
Brockelmann, GAL, I, 161-162; Suppl., I, 267-269.
Kettânî, er-Risâletü’l-müsteṭrafe, s. 30-31.
Mübârekfûrî, Muḳaddimetü Tuḥfeti’l-aḥveẕî, Kahire 1386-87/1967, I, 337-428; II, 17-30.
a.mlf., Tuḥfetü’l-aḥveẕî, Kahire 1387/1967, X, 461-464.
Sezgin, GAS, I, 154-156.
Nûreddin Itr, el-İmâmü’t-Tirmiẕî ve’l-muvâzenetü beyne Câmiʿihî ve beyne’ṣ-ṣaḥîḥayn, Kahire 1390/1970.
Maʿa’l-Mektebe, s. 413-415.
Abdülhamîd Şânûhe, Taḫrîcü s̱ülâs̱iyyât, Beyrut 1405/1985, s. 41.
M. Fuâd Abdülbâkī, Teysîrü’l-menfeʿa, Kahire 1409/1988, 4. Kitap, s. 1-43.
İsmail L. Çakan, Hadîs Edebiyâtı, İstanbul 1989, s. 68-75, 165-166.
A. J. Arberry, “Notes on a Tirmiḏī Manuscript”, RSO, XVIII (1940), s. 315-327.
James Robson, “The Transmission of Tirmid̲h̲ī’s-Jamiʿ”, BSOAS, XVI (1954), s. 258-270.
İbrahim Canan, “Kütüb-i Sitte İmamlarının Şartları”, İİFD, sy. 3 (1979), s. 123-125.